KIYMETLİ ZİYARETÇİLER UÇAN BLOGLARINA HOŞ GELDİNİZ

4 Haziran 2012 Pazartesi

Peygamberimizin Sünnetleri-2



Sünnet çeşitleri nelerdir

Sual: (Sünnetimi terk edene şefaatim haram oldu) hadis-i şerifini âlimlerimiz nasıl açıklamışlardır?
CEVAP
Peygamber efendimizin kendiliğinden emrettiği veya yaptığı ibadetlere (Sünnet) denir.
Sünnet ikiye ayrılır:
1- Sünnet-i hüda
2- Sünnet-i zevaid

1-Sünnet-i hüda:
Buna sünnet-i müekkede de denir. İslam dininin şiarıdır, başka dinlerde yoktur. Peygamber efendimiz bunları devamlı yapmış, nadiren terk etmiş ve terk edenlere de bir şey dememiştir. Ara sıra terk ettiği sünnetlere de (gayri müekkede) denir. Müekked sünneti, özürsüz [mazeretsiz] devamlı terk etmek mekruhtur, küçük günah olur. Namaz içindeki müekked sünnetleri terk etmek ise tahrimen mekruhtur. (Redd-ül Muhtar)

Dinimizin bütün hükümleri Kur'an-ı kerimden çıkmaktadır. Bu hükümler üç kısımdır:
a- Manaları açık olan ve ilim ehli tarafından bildirilen hükümlerdir. [Allah birdir gibi]

b- Müctehidler tarafından ictihadla çıkarılan hükümlerdir. [Abdestin farzının, Hanefi’de dört, Hanbeli’de on olması gibi.]

c- Bir kısmı ise çok gizlidir. Allahü teâlâ bildirmedikçe anlaşılamaz. Bunlar sadece Peygamber efendimize bildirilmiştir. Bu hükümler de Kur'an-ı kerimden çıkartılıyor ise de, Peygamber efendimiz tarafından açıklandığı için bunlara (Sünnet) denir. (Mektubat-ı Rabbani c.2, m. 55)

Ezan okumak, cemaatle namaz kılmak gibi sünnetler (Sünnet-i hüda)dır. (Hadika)

2-Sünnet-i zevaid:
Peygamber efendimizin, ibadet olarak değil de âdet olarak devamlı yaptığı şeylere denir. Zevaid sünnetleri terk etmek mekruh değildir. Peygamber efendimizin giyiniş şekli, iyi şeyleri yapmaya sağdan başlaması gibi şeyleri sünnet-i zevaiddir. (Redd-ül Muhtar)

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Farza bağlı olan ve olmayan sünnet vardır. Farzdaki sünnetin aslı Allah’ın kitabındadır. Bu sünneti, [sünnet-i hüda’yı] almak hidayet, terki ise dalalettir. Diğer sünneti [sünnet-i zaide’yi] almak fazilet, terki ise günah değildir.) [Taberani]

Peygamber efendimizin böyle âdet olarak yaptığı şeyleri yapmamak bid'at değildir. Bunları yapıp yapmamak, ülkelerin ve insanların âdetlerine bağlı olup, dini hükümler değildir. Her ülkenin âdeti başka başkadır. Hatta bir ülkenin âdeti zamanla değişir. Bununla beraber, âdete bağlı şeylerde de [Bir mazeret yoksa] Resulullaha tâbi olmak, dünya ve ahirette insana çok şey kazandırır ve çeşitli saadetlere yol açar. (Mektubat-ı Rabbani c.2, m.55)

Kitab ve Sünnet denilince, buradaki sünnet, hadis-i şerifler demektir. Farz ve Sünnet denince, buradaki sünnet, Peygamber efendimizin farz olmayarak yaptığı işler demektir. Sünnet, yalnız olarak kullanılınca (İslamiyet) demektir. Bu sünnete uyanlara (Ehl-i sünnet) denir. (Cevhere)

Şeyh-ul-islam İbni Kemal Paşazade hazretleri, (Şerh-ı hadis-i erbain) kitabında, (Sünnetimi terk edene şefaatim haram oldu) hadis-i şerifini açıklarken buyuruyor ki: Bu hadis-i şerifteki sünnet, İslamiyet demektir. Çünkü mümin, büyük günah işlese de şefaatten mahrum kalmaz. Nitekim hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetimden, büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [Ebu Davud]

Görüldüğü gibi Ehl-i sünnetten ayrılanlar şefaate kavuşamayacaklardır. (Şir’a)

(Ümmetimin arasında fitne, fesat yayıldığı zaman, sünnetime sarılana yüz şehid sevabı vardır) hadis-i şerifi, fitne zamanında, ehl-i sünnet ve cemaat itikadında olup, beş vakit namazı cemaat ile kılana yüz şehid sevabı verileceğini bildirmektedir. (Rıyad-un-nasıhin)

Bunun için, önce ehl-i sünnete uygun iman etmek, sonra haramlardan sakınmak, sonra farzları yapmak, sonra mekruhlardan sakınmak, sonra müekked sünnetleri, daha sonra da müstehapları yapmak gerekir.

Sağa ve teke riayet
Sual: Çayın şekerini karıştırırken, sağdan sola doğru karıştırmak, bardağı sağ elle tutmak, çayı tek sayıda içmek zevaid sünnettir deniyor. Peygamber efendimiz çay mı içti de, bunlar sünnet olsun?
CEVAP
Çay, kahve, limonata gibi tek tek isim verilmez. Bunlar mubah şeylerdir. Mubah olan her işe sağdan başlamak, teke riayet ekmek sünnet-i zevaiddir. Yani adetlere ait sünnettir. Buna müstehab da denir. Bunları terk etmek günah olmaz; ama yapılması sevab olur. Birkaç örnek verelim:
Camiye sağ ayakla girmek, girince sağ tarafa oturmak müstehabdır. Ayakkabı, gömlek giyerken, başı tıraş ederken ve tararken, tırnak keserken, Müslümanın evine ve odasına girerken, sadaka verirken sağdan başlanır. Bunların zıddı olanları yaparken, mesela ayakkabı, çorap, elbise çıkarırken, Müslümanın evinden, odasından çıkarken, tuvalete girerken, sümkürürken, taharetlenirken soldan başlamak müstehabdır. Özürsüz bunların tersini yapmak, tenzihi mekruh olur. Sağ elle yiyip içmek, sağ elle kurban kesmek, sağ elle yazmak, çay, kahve, su gibi şeyler verirken sağdan başlamak müstehabdır. Solak olanların, sol elle yazmasında ve sol elle kurban kesmesinde mahzur olmaz.

Dört şeyin kıymeti
Sual: Teke riayet etmek sünnettir; ama tek olmayan kıymetli olmaz mı?
CEVAP
Teke riayet etmek ayrı, kıymetli şeylerin tek ve çift olması ayrıdır. Dört şey ile ilgili çok husus vardır. Birkaçı şöyledir:

Yer yeryüzünün düzeni dört şey iledir: Toprak, su, ateş ve rüzgâr.

Tabiatın düzeni dört şey iledir: Sıcaklık, soğukluk, nem ve kuraklık.

Dinin salahı dört şey iledir: Namaz, zekât, oruç ve hac.

İnsanın salahı dört şey iledir: Yemek, içmek, giyinmek ve barınmak

Dört kitap: Tevrat, İncil, Zebur ve Kur'an-ı kerim.

Dört melek: Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail (aleyhimüsselam)

Dört halife: Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali (radıyallahü anhüm)

Dört mezhep: Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli.

Dört mevsim: İlkbahar, yaz, son bahar, kış.


Peygamber’e (asm) itaat edenler Allah’ın kendisine nimet verdiği kimselerdir

“O hâlde kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse, işte onlar; Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kimselerle beraberdirler. Hem işte onlar, ne güzel arkadaştırlar!” (Nisa, 69)
Peygamber’e (asm) itaat Allah’ın (cc) merhametine sebeptir

“Hem Allah’a ve peygambere itaat edin! Ta ki merhamet olunasınız.” (Ali İmran, 132)
Allah (cc), Resulüne itaat edene cenneti vaad ediyor

“Bunlar Allah’ın hudududur. Artık kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, (Allah) onu altlarından nehirler akan Cennetlere koyar; orada ebedî olarak kalıcıdırlar. Ve işte büyük kurtuluş budur! Kim de Allah’a ve Resulüne isyan eder ve O’nun hududunu aşarsa, (Allah) onu içinde ebedî olarak kalıcı olduğu bir ateşe koyar ve onun için aşağılayıcı bir azab vardır!” (Nisa, 13-14)
“Sünnetimden ayrılan benden değildir. Sünnetimi yaşayan beni sevmiş olur, beni seven de cennette benimle beraber olur” (Tirmizi)
“Ümmetimin tamamı -yüz çevirenler müstesna- cennete girecektir. Bana itaat eden cennete girmiş, bana karşı gelen ise cennete girmekten yüz çevirmiş demektir” (Buhari)
Allah’ın Resulü bana (Enes Bin Malik’e):
“Ey oğul! Hiç kimse için kalbinde bir hile olmadığı halde sabahlamaya, akşamlamaya gücün yetiyorsa bunu yap.” dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti:
“Ey oğul! İşte bu benim sünnetimdendir. Kim sünnetimi severse beni sever, beni seven ise cennette benimle beraber olur” (Tirmizi)
Peygamber Efendimiz’in (asm) sünnetine uyan Allah’a (cc) itaat etmiş olur

“Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Bana isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur. Benim tayin ettiğim kimseye itaat eden, bana itaat etmiş olur, ona karşı gelen de bana karşı gelmiş olur." (Buhari)
Peygamber’e (asm) itaat eden O’nun (asm) vekili olur

Hz. Peygamber (asm):
"Allah-ü Teala'nın rahmeti benim vekillerim üzerine olsun." diye buyurmuş.
"Vekilleriniz kimlerdir?" diye sorulunca:
"Sünnetimi yaşatıp Allah-u Teala'nın kullarına öğretenlerdir." cevabını vermişlerdir. (Buhari, Müslim)
“Kim benim sünnetime uyarsa, bendendir. Kim de sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” (Hasan El Basri)
Sünnet-i Seniyye'ye ittiba eden kimseye o sünnetle amel edenlerin sevabı kadar sevap yazılır

“Benden sonra ölmüş (yok olmuş) bir sünnetimi ihya eden kimseye, o sünnetle amel edenlerin sevabı kadar sevap vardır ve bu sevap o sünnetle amel edenlerin ecrinden kesilerek verilmez. Verilen ecir onların ecrinden bir şey eksiltmez. Çünkü Allah (cc) ve Resulü’nün razı olmadığı sapık bir bidati icat edenin boynuna, o bidat ile amel edenlerin günahları kadar günah yüklenir ve ona yüklenen günah da amel edenlerin günahından bir şey eksiltmez.” (Tirmizi)
Fesad-ı ümmet zamanında sünnete riayet etmek yüz şehit sevabı kazandırır

“Kim ümmetimin fesadı anında sünnetime yapışırsa onun için yüz şehidin ecri vardır.” (Beyhaki)
Sünnet-i Seniyye'ye sarılan dosdoğru bir yol üzerindedir

“Ve siz, Allah’ın ayetleri kendinize okunurken, hem içinizde peygamberi varken, nasıl inkâr edersiniz? Artık kim Allah’a (O’nun dinine) sımsıkı tutunursa, böylece muhakkak dosdoğru bir yola hidayet edilmiştir.” (Ali İmran, 101)
Fıtrî ameller sünnete tabi olmakla ibadet şekline döner

Kişi en küçük bir işini, hareketini, hatta yemek, içmek ve yatmak gibi basit işlerini Sünnet-i Seniyye üzere yaptığı zaman, o adi muamele, sevaplı bir ibadet olur. Çünkü o adi hareketiyle Resul-i Ekrem’in (asm) sünnetine tabi olduğunu düşünür. Daha sonra O’nun (asm) Cenab-ı Hakkın en sevgili kulu olduğunu düşünür. Böylece Cenab-ı Hakka kalbi yönelir ve her fiiliyle O’nun (cc) huzurunda olduğunu hatırlar. O hareketi sevaplı bir amel yani ibadete dönüşür.
Sünnet-i Seniyye'ye uymayı kendine adet eden, adetlerini ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir.
Allah (cc) Sünnet-i Seniyye'yi gözetenin hem dinini hem dünyasını korunur

“Allah katında üç mukaddes şey vardır ki, Allah bunları gözetenin hem dinini, hem de dünyasını korur. Kim de bunları gözetmezse Allah onun hiçbir şeyini korumaz:
İslâm'ın hürmeti (saygısı),
Benim hürmetim (bana olan saygı),
Akrabamın hürmeti (onlara olan saygı).” (Taberani)
Peygamber Efendimiz (asm) sünnetini tebliğ eden kişilere hususi dua etmiştir

“Benim sözümü işitip iyice anlayan ve işittiği gibi başkasına aktaranın Allah yüzünü ak etsin!” (İbn-i Mace)
EFENDİMİZİN SÜNNETLERİ'NİN FAYDALARI !!!

Bundan 1400 küsür sene önce ilmin ve tıbbın ne kadar geride olduğunu düşünürsek Peygamber Efendimizin ne kadar yüce bir insan olduğunu anlamak hiçde zor olmayacaktır; Alemlere rahmet olarak gönderilen nebiler nebisi, ümmetine sağtaraflarına dönüp uyumalarını söylemişti, bu Peygamberimiz'in(S.A.V) sünnetlerindendir...B.S.
BUYRUN HEP BERABER GÖRELİM.
1. Sağ tarafa yatılırsa ne olur ?
Bir tarafa yatark uyuma durumunda, yatılan yöne bağlı olarak burun deliklerimizin birisinin tıkanırken, diğerinin açıldığı ve solunumun açık olan burundan yapıldığı araştırmalarla berillenmiştir.
Sağ tarafa yatılması durumunda, sağ burun deliği tıkanmakta, sol burun deliği açılmaktadır. Sol burundan yapılan nefes alma ile sağ beyin yarım kürenin aktivitesi artar. sağ beyin yarım küresinin uyarılamsı, parasempatık sinir sisteminin faliyetlerinin artmasına, kalp hızımızın yavaşlamasına, tansiyonumuzun düşmesine ve mide-bağırsak faliyetlerimizin yavaşlamasına neden olur. Dolayısıyla kalbimiz daha az yorulur, uykuya dalmamız kolaylaşır, bu da istirahatimizin daha iyi olmasına imkan sağlar.
2. Sol tarafa yatılırsa ne olur ?
Sol burun deliğinin tıkanması ile sağ burun deliğinden nefes alınması, sempatik sinirsisteminin faaliyetlerinde artışa yol açar, bu durumda kişi heyecanlanmış gibi olur ve kalp atışlarındaki hızlanma ile kalp daha da yorulur. Buyüzden uyuya dalma zorlaşır. Çünkü kalp atım hızının, tansiyonun, hecan ve dikkatin artması uykuya engel olabilir. Sol tarafımızın üzerinde uyuma ise vucudumuzu daha çok yıpratacaktır.
3. Sırt üstü veya yüz üstü yatınca durum ne olacaktır ?
Yüz üstü yatmak zaten uzun süre mümkün olmadığı gibi, kalp, akciğerler ve mide bu durumda baskı altında olduğu için, ciğerlerimiz ve midemiz sıkışıp rahatsızlık verebilir.
Sırt üstü yatıldığında ise bu durum olmaya bilir. Ancak uykuya dalmada gecikme olabilir. bu durumda da vücudun tam dinlendirici bir uykuya geçmesine ve dinlenmesine engel olabilir. Çünkü bu durmda gündüz olduğu gibi iki burun açık olacak ce parasempatik sistem uyarılmayacaktır. Ayrıca sırt üstü yatılması durumunda mide ve bağırsakların fonksiyonlarını gerçekleştirmesi biraz daha zorlaşacaktır.

Sonuç ?
En faydalı ve belkide en az zarar görebileceğimiz yatış pozizyonunun;"sağ yana yatarak ve ayakları vücuda doğru çekerek uyuma" şeklinde olduğu, yapılan araştırmalarla ancak bugün doğrulanabilmektedir. bu yatış şeklinde hem mide ve bağırsak korunmakta, hem de sindirimin daha kolayca tamamlanması mümkün kılınmaktadır.

PAYGAMBERİMİZ(sas) İN SÜNNETLERİ

1-Yemeği yerde yemek sünnettir.
2-Bir tabakta yemek sünnettir.
3-Önünden yemek sünnettir.
4-Yemek yerken sağ ayağını dikip sol ayağın üzerine oturmak sünnettir.
5-Üç parmakla yemek yemek sünnettir.
6-Üç parmağını yemek yedikten sonra yalamak sünnettir.
7-Yemeğe tuzla başlamak,bitirirken de tuzla bitirmek sünnettir.
8-Yemeğe oturmadan ellerini yıkayıp KURULAMAMAK sünnettir.
9-Yemekten sonra elleri yıkayıp havluya silmek sünnettir.
11-Yedikten sonra tabağı sıyırmak sünnettir.
12-Sofradan doymadan kalkmak sünnettir.
13-Yemek yedikten sonra iki saat geçmeden bir şey yememek sünnettir.
14-Sofra duasını okumak sünnettir.
15-Yenilen yiyeceğe tefekkür etmek sünnettir.
16-Sofrada yeşillik bulundurmak sünnettir.
17-Bir yere yaslanmadan yemek yemek sünnettir.
18-Davet edildiği sofradan yemek bitiminde mutfağa bir şey götürmek sünnettir.
19-Akşam namazından önce iftar yemeği yemek sünnettir.
20-Sahur yemeğinden önce teheccüt namazı kılmak sünnettir.
21-Yenilen lokmaların küçük olması sünnettir.
22-Çok çiğnemek sünnettir.
23-Ekmek kırıntılarını toplayıp yemek sünnettir.
24-Ekmeği yerken yemeğin içinde parçalamak sünnettir.
25-Hizmetçisiyle birlikte yemek yemek sünnettir.
26-Yemeğin sonunda kürdan kullanmak sünnettir.
27-Ekmek varken katık aramamak sünnettir.
28-Çiğ soğan ve sarımsak yememek sünnettir.
29-Yemek yerken diz çöküp yemek sünnettir.
30-Pabucunu çıkarıp yemek sünnettir.
31-Sirke yemek sünnettir.
32-Yemeğin sonunda hamd etmek sünnettir.
33-Arpa ekmeği yemek sünnettir.
34-Tahta kaşıkla yemek sünnettir.
35-Ekmeği eliyle parçalamak sünnettir.
36-Yemeği çok sıcak yememek sünnettir.
37-Rasülullah (s.a.v.) Efendimizin kepeksiz buğday ekmeği yediği görülmemiştir,
keza elenmişinde (hatta eleğin kendisini dahi görmediği rivayetler arasındadır.)
38-Salatalığı tuza batırıp yemek sünnettir.
39-Efendimiz (s.a.v.) balı ve helvayı severlerdi.
40-En sevdiği meşrubat tatlı ve serin olanıydı.
41-En sevdiği meyve taze hurma ve karpuz idi.
42-Şerbetler içinde en çok bal şerbetini severdi.
43-Etlerin kol ve süt taraflarını tercih ederlerdi.
Kızartılmış eti bazen bıçakla, bazende eli ile koparıp ısırarak yerlerdi.
44-Koyun eti yemek de sünnettir.
45-Tek başına yemek yememek de sünnettir.
46-Günde iki öğün yemek yemek sünnettir.
47-Yemekte ev halkının tamamen sofraya oturmasını isterlerdi.
48-Misafirlerine ikram etmeyi çok sever tabaktaki yemeğin tamamen yenmesini isteler, arttırılıp dökülmesine razı olmazlardı.
49-Cemaat içinde su veya süt içtikleri vakit kabı hemen sağındakine verir, böylece devretmesini arzu ederlerdi.
50-Evin içinde bir cariyeden daha utangaç hareket ederler, yemek istemezler, ancak sofra kurulursa yerlerdi.
51-Hurmayı yer, çekirdeğini tabağa atarlardı.
52-Yemeği yer üzerine koyup yemek Resulullah s.a.v.’e en sevimli gelen sünnettir.
53-Kabak yemeğini severlerdi.
54-Hurmadan da acve denilen medine hurmasını severdi.
55-Resulullah s.a.v. Efendimiz nezdinde yaş meyvelerin en sevimlisi kavun, karpuz ve üzümdü.
56-Çoğu zaman kavunu yaş hurmalarla beraber yerlerdi.
57-Kurutulmuş et yemek sünnettir.
58-Un çorbası yemek sünnettir.
59-Un helvası yemek sünnettir.
60-Kuru üzüm yemek sünnettir.
61-Ekmekle sirkeyi birlikte yemek sünnettir.
62-Zeytin yemek sünnettir.
63-Elmayı çöpüne kadar yemek sünnettir.
64-Kırmızı elma yemek sünnettir. Resulullah s.a.v.turuncu ve kırmızı elmayı çok severdi.
65-Meyveleri yemeden önce yıkamak sünnettir.
66-Yeşil mercimek yemek sünnettir.
67-Yoğurt kurusu yemek sünnettir.
68-İftar yemeği yedirmek sünnettir.
69-Komşuya ikram etmek sünnettir.
70-Yemekten sonra 3 kere ağzını çalkalamak sünnettir.
71-Sofra kaldırılıncaya kadar sofradan, yemekten kalkmamak sünnettir.
72-İkrama sağdan başlamak sünnettir.
73-Misafirin yanında suskun durmamak sünnettir.
74-Rızık talebi işinde erkenci olmak da sünnettir.
75-Su içerken kıbleye dönmek sünnettir.
76-Su içerken oturmak sünnettir.
77-Su içerken besmeleyle başlamak sünnettir.
78-Su içerken 3 yudumda içmek sünnettir.
79-Suyu içmeden önce yanındakilere ikram etmek sünnettir.
80-Suyu içtikten sonra hamd etmek sünnettir.
81-İki avucuyla su içmek, tek avucuyla içmemek sünnettir.
82-Avuçla su içmeden önce ellerini yıkamak sünnettir.
83-Efendimiz tatlı ve soğuk su içerlerdi.
84-Müslüman kardeşinin artığını içmek sünnettir.
85-Bardakla içilen şeyleri dibine kadar içmek sünnettir.
86-Odada sürahi ile su bulundurmak sünnettir…

PAYGAMBERİMİZ(sas) İN SÜNNETLERİ

Hazretin Şemaili Ve Ahlakıyla İlgili Rivayetler

1- İbn-i Şehri Aşub Menakib kitabında şöyle diyor: Tirmizî Şemâilde, Tabarî Tarih’de, Zamehşeri Faik'de, Fettal Revze’de Resulullah (s.a.a)’in vasıfları hakkında bir çok rivayet zikretmişlerdir. Onlardan birisi de Emirü'l Müminin Ali (a.s), İbn-i Abbas, Ebu Hureyre, Cabir b. Semure, Hind b. Ebu Hâle’nin naklettikleri rivayettir:

"Resulullah (s.a.a) her görenin gözüne büyük, ağırbaşlı, saygıdeğer gelirdi. Kalplerde yer alır ve değerle anılırdı. Yüzü ayın on dördü gibi parlardı. Yüzünün rengi kırmızıya çalan beyaz renkte idi. Ne çok zayıf nede çok şişman idi, çehresi beyaz ve nurani, gözleri büyük, enli ve siyah, bitişik, ince ve siyah kaşlı idi. Başı büyük ve orta boylu idi.

Alnı uzun (geniş), burnu ince, nazik ve çekikdi. Göz beyazında az bir kırmızılık göze çarpıyordu. Bitişik kaşlı, yanakları belirgin, el mafsalları geniş düz ve dirsekleri uzun, omuz mafsalları büyük, geniş ve düz, ellerinin ayası ve ayaklarının altı kalın, iri ve kuvvetli idi.

Göğüs memelerinde kıl yoktu. Ayak altının çukurluğu normalden fazla idi, uzun kirpikli, gür sakallı, bıyığı uzun değil ama gür idi. Yüz ve başında sayılı beyaz kıllar görünüyordu. Kına vesilesi ile esmer göze çarpıyordu. Ağzı geniş ama mütenasip, dişleri birbirinden ayrı, açık ve beyaz, saçları düzdü ve kıvırcık değildi. Sinesinin ortasından göbeğine kadar kılla çekilmiş ince bir hat vardı, bedeninin bütün uzuvları mutedil idi. Karnı sinesi ile aynı hizada ve sinesi geniş, boynunun güzelliği ham gümüşü hatırlatıyordu.

El ve ayakları düz ve saf, ayak incikleri mutedil ve az etli, çenesi küçük ve mütenasip, alnı azıcık öne doğru çıkıktı. Kalçası çok kalın, kaba ve iri değil ama kalça kemiği cesur erkekler gibi geniş idi. Bedeninin uzuvları çok sağlam ve kuvvetli, ne çok uzun boylu ve nede çok kısa boylu idi (orta boylu), saçları ne çok kıvırcık ve ne çok açık ve dökük idi. Suratı ne çok etli ne de çok az etli idi, mutedil bir şekli vardı. Mübarek rengi çarpıcı olmayan bir beyazlığa sahipti. Mafsallarının kemikleri iri idi, mafsallarının hareket etmesi tamamen kendi elinde idi. Burun delikleri dar ve ensiz değildi. Karnı ve sinesinde kıl yoktu. Ama sineden göbeğe doğru kıl ile çekilmiş bir çizgi vardı. İri yarı bir yapısı vardı, bedeninde az kıl vardı ama sineden göbeğe doğru kıl ile bir çizgi bulunuyordu. Kafasının iki tarafında ihtiyarlık alameti olan beyaz kıllar göze çarpıyordu.

Elinin içi esans satıcıları gibi güzel kokulu idi. Avucu geniş, el ve ayaklarının kalem kemikleri uzun idi. Sevinç ve mutlu olduğu zamanlarda çehresi ayna gibi çekici bir parlaklık kazanıyordu. Vakar ve yavaş bir şekilde yürürdü. Yürürken önüne bakardı, iyi işlerde hep önde idi, yürürken adımlarını yokuş aşağı inen birisi gibi atardı, tebessüm ettikleri zaman dişleri inci taneleri gibi belirir ve anında bir ışıldama dudaklarının altından görünürdü.

Boyu posu çok güzeldi, sevimli bir huyu vardı, iyi bir meclis insanıydı, halk ile karşılaştığı zaman alnının nuru onları kendisine çekerdi. Ter tanecikleri çehresinde inci taneleri gibi yuvarlanırdı, o hazretin ter kokusu misk ten daha temiz ve güzel kokuyordu, nübüvvet mühürü iki omuzu arasında görünüyordu.[5]

2- Ebu Hureyre diyor ki: Hazret arkasına veya önüne bakmak istediği zaman bütün vücuduyla dönerdi.[6]

3- Cabir b. Semure şöyle diyor: Hazretin ayakları ince ve latif idi.[7]

4- Ebu Cehife şöyle diyor: Hazretin yüz, yanak ve çenesinde beyaz kıllar göze çarpıyordu.![8]

5- Ümmi Hâni diyor: Resulullah (s.a.a)’in dört örgülü saçı vardı. İbn-i Şehr-i Aşub diyor ki: Doğrusu hazretin iki örgülü saçı vardı ve buda hazretin değerli ceddi Hâşim’in adeti idi.[9]

6- Enes b. Malik diyor: Resulullah (s.a.a) saç ve yüzünde sadece on dört tane beyaz tel gördüm.[10]

7- On yedi beyaz saç teli olduğu şeklinde de rivayet gelmiştir.[11]

8- Abdullah b. Ömer diyor: O hazretin ihtiyarlığının alameti olarak yirmi beyaz saç teli vardı.[12]

9- Bera b. Âzib diyor: Hazretin saçının uzunluğu omuzlarına kadar ulaşıyordu.[13]

10- Enes b. Malik diyor: Saçları kulak ardına ulaşıyordu.[14]

11- Ayşe diyor: Hazretin saçının uzunluğu kulak ardını geçiyordu, ama omuzlarına ulaşmıyordu.[15]

12- Enbiyaların Kıssaları kitabında şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a)’in geçtiği yollardan daha sonra geçenler o hazretin güzel ter kokusunun farkına varırlardı. Her ağaç ve taşın yanından geçse o hazrete secde ederlerdi.[16]

13- Seffar Besairu'd-Derecat kitabında İmam Bakır (a.s)’dan şöyle rivayet ediyor: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Biz peygamberlerin gözleri uykuya dalsa da kalpleri uyumaz, önümüzü gördüğümüz gibi arkamızı da görürüz."[17]

14- Kutbu Râvendi el-Haraic ve'l Ceraih kitabında diyor: Mütevatir hadisler, Kafir ve müminlerinde itiraf ettiği gibi Resulullah (s.a.a)’in mucizelerinden birisi de hazretin omuzları üzerine düşmüş saçlarının arasından görünebilen nübüvvet mühürüdür.[18]

15- İbn-i Şehri Aşub Menakib kitabında şöyle diyor: Resulullah (s.a.a)’in gölgesi yere düşmezdi. (Yani gölgesi yoktu.)[19]

16- Kuleyni el-Kâfî kitabında kendi senediyle rivayet etmiştir: Ali b. Muhammed Nufeli şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)’ın huzurunda ses konusunda sohbet açıldı, hazret şöyle buyurdular: İmam Zeynelabidin (a.s) Kuran okuduğunda bazı kereler millet hazretin güzel sesinden dolayı bayılıp düşerlerdi. Eğer İmam kendi güzel ve hoş sesini izhar ederse, milletin bu sesi duymaya gücü kudreti olmaz. Ravi diyor: İmamdan sordum ki, Resulullah (s.a.a) millete namaz kıldırmıyor muydu, yüksek sesle Kuran okumuyor muydu? İmam Rıza (a.s) cevapta şöyle buyurdu: Resulullah (s.a.a) milletin gücü, kudreti ve tahammülü miktarınca sesinin güzelliğini izhar ediyordu.[20]

Müellif: Bu hadis bir çok başka senetler ile de nakledilmiştir.

17- Şeyh Saduk Maani'l-Ahbâr kitabında üç yolla İmam Hasan-ı Müçteba (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakleder: Resulullah (s.a.a.)’ı vasıf edenlerden birisi olan kendi dayım Hind b.Ebu Hâle’den hazretin vasıflarını anlatmasını istedim, bu şekilde hazrete sevgi ve muhabbetimin daha çok artacağını düşündüm. O’da kabul edip şöyle dedi: "Resulullah (s.a.a) her görenin gözüne büyük, ağırbaşlı, saygıdeğer gelirdi. Güzel yüzlüydü ve dolunay gibi çehresi parlardı. Boyu kısa boylulardan uzun, uzun boylulardan kısa idi, başı büyük ve kıvrımlı saçı vardı. Eğer saçını bir araya toplamasaydı, dağınık olurdu, eğer toplasaydı kulak memesini geçmezdi. Suratı beyaz ve nurlu, alnı açık, geniş ve düz, keman ve çekik bir kaşı vardı. Birleştiği halde ayrıymış gibi görünüyordu. Kaşlarının arasında bir damar vardı, sinirlendiği zaman o damar kanla dolardı. İnce, nazik ve çekik burnu vardı ki ondan nur göze çarpıyordu. Burnunun üstünde bir çıkıntı olduğu görünür gibiydi. Gür sakallı, yanakları belirgin, inci taneleri gibi aralı dişleri, sinesinin ortasından göbeğine kadar inen kılları ince idi, boynunun güzelliği insana ham gümüşü hatırlatıyordu. Bütün uzuvları uygun ve mütenasip idi. Karnında ve memelerinde kıl yoktu.

Sinesinin üstü, dirsekleri ve omuzları kıl ile doluydu. El mafsalları geniş ve düz, ellerinin ayası ve ayaklarının altı kalın, iri ve kuvvetli, el ve ayakları saf, düz ve çıkıntısız idi, el ve ayaklarının kalem kemikleri uzundu. Ayak altının derinliği normalden fazla idi. Topukları düz,saf ve yumuşak idi. Yolda yürürken adımlarını yavaş yerden kaldırarak, vakarla hızlı, adeta yokuş aşağı yürüyen birini anımsatır gibiydi. Herhangi bir tarafa dönmek istediği zaman bütün vücuduyla dönerdi. Melûl gözleri vardı, gökyüzünden çok yere bakardı, kimseye gözünü dikmezdi, bakması bir andan fazla değildi, kimi görse önce selam verirdi."[21]

İmam Hasan (a.s) hazretin nasıl sohbet ettiğini anlatmasını istedi. Şöyle devam etti: "Resulullah (s.a.a) üzüntü, keder ile iç içe, düşünceli gibi görünüyordu. Hiçbir zaman rahatlığı yoktu. Çoğu zaman sessiz idi. Gerektiği zamanlar dışında konuşmazdı. Konuşmaya başladığı zamanlarda sözünün başından sonuna kadar sakin konuşurdu. Kelamı kısa ama manalı, câmi ve gereksiz açıklamaları içermezdi. Bütün maksadına vakıf ve vefalı idi. Yumuşak huylu ve kimseye cefa etmez, kimseyi de küçümsemezdi, her ne kadar da az olsa nimeti büyük görür hiçbir nimeti küçümsemezdi. Yiyecek ve içecekleri küçümsemediği gibi onları da övmezdi.

Dünya ve onun zorlukları onu hiçbir zaman gazaplan-dırmazdı,[22] birisinin hakkı çiğnendiği zaman kimse onu gazabından dolayı tanımaz ve hiçbir şeyden korkmazdı. Böylelikle hakka yardım ederdi. Bir şeye işaret ettiği zaman bütün eliyle gösterirdi. Bir şeye şaşırdığı zaman ellerini ters düz ederdi sohbet ettikleri zaman ellerini birleştirir, sol başparmağını sağ elinin içine vururdu. Öfkelendiği zaman rahatsızlığından dolayı yüzünü çevirirdi. Sevindiği anlar ise gözlerini kapardı. Gülmelerinin çoğu tebessüm idi ve tebessüm ettikleri zaman dişleri inci taneleri gibi parlardı." Saduk (r.a) kitabında şöyle diyor: Buraya kadar rivayeti Ebul Kasım b. Muni, İsmail b. Muhammed b. Cafer b. Muhammed’den, bundan sonraki sonuna kadar olan kısmı ise Abdurrahman nakletmiştir.

İmam Hasan (a.s) buyuruyor: Bu konuları bir süre Hüseyin (a.s)’dan gizledim. Daha sonra bunları ona anlattığımda bu konuda benden öne geçtiğini anladım. Ona kimden duyduğunu sordum, babam Ali (a.s)’dan duyduğunu söyledi, Resulullah (s.a.a)’in ev içinde ve dışındaki işleri konusunda, meclislerini, şekil ve Şemâilini sordum, hiçbir şeyi atlamadan hepsini bana anlattı.

Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu : Babamdan Resulullah’ın (s.a.a) ev içindeki ve dışındaki davranışını sordum, şöyle buyurdu: "Eve istediği zaman giderdi ve eve gittiklerinde vakitlerini üçe ayırırdı, bir kısmını Allah’a ibadet, bir kısmını ev ahalisi için diğer kısmını ise kendisine için ayırırdı. Kendisine ayırdığı bölümde, özel ashabı için milletin müşkül, zorluk ve işlerine yardımcı olmaları için emirler buyururdu. Bu bölümde şahsi işleri ile ilgilenmezdi. Hazretin huy ve adetlerinden biriside fazilet ehli insanları her zaman kabul edip, herkese dinde ki fazilet miktarınca ihtiram göstermesi idi. Bazılarının bir, bazılarının iki, bazılarının daha fazla hacetleri olurdu, Resulullah (s.a.a) onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışırdı. Onların eksiklerini gidermek ile meşgul olurdu, onlardan ümmet hakkında sorular sorardı. Onlara gerekli olan konuları söyler hatırlatmalarda bulunurdu ve bunları orada hazır olanların hazır olmayanlara iletmesini emrederdi. Bana ulaşamayanların hacet ve ihtiyaçlarını bana söyleyin, kim zayıf ve muhtaç insanların ihtiyaçlarını sultanın yanına götürürse Allah kıyamet günü onun kademlerini sabit kılacaktır buyururdu. Hazretin olduğu meclislerde bunun dışında konular konuşulmazdı. Kimseden bunun dışında şeyi kabul etmezdi. Onlar feyizlenmek, ilim öğrenmek için hazretin huzuruna geliyorlardı. Bir şey öğrenip tatmadan hiç kimse ayrılmazdı. Ayrıldıklarında her biri birer kılavuz oluverirlerdi."[23]

Babam Emirü'l Müminin’den Resulullah’ın (s.a.a) ev dışında ki sîresi hakkında sordum. Şöyle buyurdular: "Resulullah (s.a.a) gerekli olmayan şeyler için kesinlikle ağzını açmazdı. Milletle çabuk kaynaşırdı, onları kendisinden uzaklaştırıp, dışlamazdı, her kavmin büyüğüne ihtiram gösterir, onu kavmine hakim kılardı, millete karşı yüzünü ekşitmeden ve kötü huylu olmaktan kaçınır ve kendini korurdu. Milletin ve ashabının hal hatırını sorardı. İyi işi över onu desteklerdi. Her kötü işi ayıplayıp kınardı. Bütün işlerinde mutedil idi. İfrat ve tefrit etmezdi. Sapıklığa düşmesinler diye milletin işlerinden gafil olmazdı. Hak konusunda taviz vermezdi ve hakkın dışına çıkmazdı, Hazretin etrafında bulunanlar milletin iyi ve Salih olanları idi. Yanında onların en üstünü millete nasihatte bulunan, din kardeşleri hakkında eşitlik ve hayır peşinde en çok koşanları idi."

Hüseyin (a.s) buyurdu: Babamdan Resulullah (s.a.a)’ın meclisteki ahlakı hakkında soru sordum, şöyle buyurdu: "Meclislerde her oturup kalktığında Allah’ı anardı. Özel bir yeri yoktu ve yer seçmezdi. Özellikle böyle bir şeyden nehy ederdi. Bir meclise girdiği zaman boş olan yerde otururdu. Ashabına da böyle yapmalarını emrederdi. Mecliste bulunanların her birinin hakkını riayet ederdi. Hiç kimse hazretin yanında başkasının daha değerli muhterem olduğunu ihsas etmezdi, hazret milletin kendi yanından kalkıp gidinceye kadar sabrederdi, bir sorunu veya ihtiyacı olan ya arzusuna ulaşır, ihtiyacı giderilir veya hazretin şirin beyanına kanâat ederek razı olurdu. O kadar şefkatli, yumuşak huylu idi ki millet onu şefkatli bir baba olarak görürlerdi. Herkes onun yanında eşit hakka sahipti. Meclisi hilim, haya, sadakat ve emanet meclisiydi. Orada sesler yükseltilmezdi. Kimseye saygısızlık yapılmazdı. Birisi yanlışlık yapıp dili sürçse başka yerde söylenmezdi. Mecliste bulunan herkes birbirine karşı adil bir şekilde davranırlardı. Birbirlerine karşı davranışları takvalı insanlar gibi ve alçak gönülle idi. Yaşlılara saygı, küçüklere sevgi gösterirlerdi. Muhtaç olanları kendilerine tercih edip garip olanları korurlardı."

Sonra Resulullah (s.a.a.)’in arkadaşlarına karşı sîresini sordum. Şöyle buyurdu: "Her zaman güler yüzlü, güzel ve yumuşak huylu idi. Katı, sert, kaba yapıya sahip olmadığı gibi ayıp arayan ve küfürbaz değildi. Kimseyi haddinden fazla övmezdi, sevmeyip hoşlanmadığı şeylerde gaflet içindeymiş gibi yapardı. Öyle ki millet ondan ümitsiz ve ümitli olmazdı. Üç şeyden kaçınırdı: Cidâl, çok konuşmak ve faydasız konuları hakkında konuşmak. Millete karşı da üç şeyden sakınırdı; Kimseyi azarlamaz ve ayıbını aramazdı, milletin hatalarını ve sürçmelerini araştırmazdı. Doğru ve faydalı olan yerler dışında sohbet etmezdi. Sohbet ettiklerinde milleti kendine öyle cezp ederdi ki kimsenin nefes aldığı duyulmazdı. Hazret sustukları zaman konuşmaya başlarlardı. Hazretin huzurunda bir konu hakkında tartışmazlardı. İçlerinden biri konuşmaya başladığı zaman diğerleri susup konuşanın konuşması bitinceye kadar dinlerlerdi. Hazretin huzurunda sırayla sohbet ederlerdi. Mecliste gülünecek bir şey olduğu zaman hazrette onlarla birlikte gülerdi. Şaşılacak bir şey olunca hazrette şaşırırdı. Ashabı müdahale etmesine kadar zahmet veren yabancı birisinin saygısız sohbetine, sorusuna, karşı sabrederdi. Muhtaç birini gördükleri zaman ona yardım edip ihtiyaçlarını gidermelerini emrederdi. Kimsenin senası teşekkür unvanı ile olmazsa kabul etmezdi. Birisi meşru sınırları aşmadığı takdirde sözünü kesmezdi. Meşru sınırları aştığında nehy ederdi. Veya kalkarak sözünü keserdi."

İmam Hüseyin (a.s) buyurdu: Babam Emirü'l Müminin’den Resulullah (s.a.a)’ın sükutu hakkında soru sordum, şöyle buyurdu: "Hazret dört şeyden dolayı susardı. Hilim, korunmak, takdir ve tefekkür için. Takdirde sükutunun nedeni milletin hepsini bir göz ile görüp herkesin sözünü bir şekilde dinlemek içindi. Tefekkürde sükutu ise baki ve fani olacak şeyler içindi. Hilimde sükutu kendisinde bulunan sabır içindi. Öyle ki gazaplanmaz, nefret etmezdi. Kaçınmak konusunda sükutu dört yerdeydi. Başkalarının kendisine iktida etmesi için iyi işleri yapardı. Milletin kötü işlerden kaçınmaları için kötü, çirkin işlerden kaçınırdı. Ümmetin işlerinin düzeltilmesi için doğru ve sahih reyin seçiminde çok ciddiydi. Dünya ve ahiret hayrı olan işleri yapardı."[24]

Müellif: Bu rivayeti Mekarimu'l-Ahlak kitabının sahibi Muhammed b. İshak b. İbrahim Talikani’den güvenilir yolla İmam Hasan ve Hüseyin (a.s)’dan nakletmiştir. Merhum Allame Meclisi Bilaru'l-Envar’da şöyle söyler: Bu rivayet meşhurdur, Ehl-i Sünnet te bu rivayeti bir çok kitaplarında nakletmişlerdir.[25]

18- Tabersi Mekarim kitabında Enes b. Malik’ten rivayet eder: "Resulullah (s.a.a)’in yüz ve çehresinin rengi mercan gibi parlak ve beyazdı. Sakin bir şekilde adım atardı. Hiçbir amber ve misk kokusunun hazretin esans kokusundan daha güzel koktuğunu ve hiçbir ipek kumaşının hazretin elinin içinden daha yumuşak olduğunu görmedim."[26]

19- Yine Tabersi Keb b. Malik’ten rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) bir şeyden hoşlanıp sevdiği zaman çehresi dolunay gibi parlardı."[27]

20- Gazali İhyau'l-Ulum kitabında rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.a)’in sözleri, sohbeti herkesten daha fasih ve şirin idi. Hazret şöyle buyurmuştur: "Ben Arabın en fasihiyim cennet ehli Muhammed’in dili ile konuşacaklardır."Rivayetin devamında şöyle gelmiştir. Söz ve sohbeti kısa, kapsamlı ve her türlü gereksiz açıklamalardan uzak aynı zamanda söylediklerine vakıf, vefalı idi. Kelimeleri bir biri ile irtibatlı olarak tane tane buyururdu, dinleyiciler kolaylıkla akıllarında tutabilirlerdi. Sesi yüksek ve ritmi en güzel olandı."[28]

21- Menakib kitabında Ayşe’den rivayet edilmiştir ki şöyle dedi: "Resulullah’a (s.a.a) şöyle dedim: Siz müsterahtan (tuvaletten) çıktıktan hemen sonra ben giriyorum. Ama misk kokusundan başka bir koku almıyorum, Hazret şöyle buyurdu: "Biz Peygamberlerin bedenleri cennet ehlinin ruhları menzilesindedir, çıkan şeyleri yer içine çeker."[29]

22- Mehasin kitabında Bergi İmam Sadık (a.s)’dan rivayet etmiştir, "Resulullah (s.a.a) buyurmuştur: "Allah aklı yarattıktan sonra ona arkaya dönmesini emretti ve akıl arkaya döndü, öne gel dedi ve öne geldi, sonra nezdimde senden daha sevimli bir mahluk yaratmadım. Onun yüzde doksan dokuzunu Muhammed’e (s.a.a) verdi, bir cüzini ise mahlukları arasında bölüştürdü."[30]

23- Şeyh Tûsi Tehzib kitabında Ali (a.s)’dan rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.a)’ın şöyle buyurduğunu duydum: "Ben güzel ahlak üzerine gönderildim."[31]

24- Şeyh Saduk Fakih’de İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakleder: "Resulullah güzel ve özel bir ahlak üzerine kıldı. Öyleyse kendinizi imtihan edin; eğer hazretin güzel ahlakını kendinizde görürseniz Allah’a hamd edin ve O’ndan bunu çoğaltmasını isteyin."Buna göre İmam Sadık (a.s) on güzel ahlakı sıraladı: "Yakîn, kanâat, sabır, şükür, hilim, güzel huy, cömertlik, namusluluk, cesaret ve mürüvvet."[32]

Kuleyni diğer kitaplarında bu hadisi nakletmiştir.

25- Mekarim kitabında Enes’ten şöyle rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.a) milletin en cesuru, en iyisi, en cömerti idi.[33] Allah’a ant olsun ki bir akşam Medine’de dehşetli korkunç bir çığlık duyuldu. Millet sesin geldiği yöne doğru koşuşmaya başladılar, birden Resulullah (s.a.a)’in herkesten önde olduğunu gördüler; Ebu Talha’nın atına binmiş boynuna kılıcını asmıştı, millete "Korkmayın ben araştırdım. Çığlıktan başka bir şey yoktu." diye buyurdular.[34]

26- Yine Mekarim kitabında Ali (a.s)’dan nakledilmiştir: "Savaş başlayıp iki ordu birbiri ile çarpışmaya başlayınca hepimiz Resulullah (s.a.a)’e sığınırdık. Düşmana hazretten daha yakın kimse olmazdı."[35]

27- Mekarim kitabında Ebu Said Hudri’den rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.a) perde arkasında ki kızlardan daha hayalı idi. Öyle ki bir şeyi sevmeyip hoşlanmadığını duruşundan anlardık."[36]

28- Kuleyni el-Kâfî kitabında Hams’dan, İmam Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kim sabrederse az sabretmiştir, kim kararsızlık ederse az kararsızlık etmiştir."Sonra şöyle devam ettiler: "Hiç bir işte sabrı elden verme. Zira Allah-u Taâlâ, Muhammed (s.a.a.)’i gönderdi, ona sabrı ve dostça geçinmeyi emretti. Nitekim Allah-u Taâlâ şöyle buyuruyor: "Putperestlerin (sana attıkları iftira ve yalanlarına karşı) sabret. Yalanlayanlardan güzel bir şekilde ayrıl. Varlık sahibi olup da seni yalanlayanları bana bırak.[37] Yine yüce Allah şöyle buyuruyor: "Sen kötülüğü en güzel hareket ne ise onunla önle. O zaman görürsün ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile yakın dostun olmuştur. Kötülüğü, iyilikle önleme hasletine ancak sabredenler kavuşur. Buna bir mükafat sahip olandan başkası eriştirilmez.[38] "Resulullah (s.a.a) sabretti ve sonunda ona kötü nispetler verip iftirada bulundular. onun üzülmesine karşın Allah (c.c) şu ayeti nazil etti: "Gerçekten biliyoruz ki, onların söyledikleri şeylerden senin gönlün daralıyor. O halde Rabbini hamd ile tespih et ve secde edenlerden ol."[39] Sonra yalanlayıp ithamda bulundular ve bundan dolayı üzüldü ve Allâh-u Taâlâ ayet nazil etti: "Onların söylediği sözlerin seni incittiğini gerçekten çok iyi biliyoruz. Fakat, aslında onlar seni yalanlamıyorlar, ancak o zalimler Allah’ın ayetlerini bile inkar ediyorlar. Ant olsun ki onlar senden önceki peygamberleri de yalanladılar. Fakat o peygamberler kendilerine yardımımız gelene kadar sözlerinin yalan sayılmasına ve uğradıkları eziyetlere katlandılar, sabrettiler."[40] Sonra Peygamber efendimiz her zaman için sabırlı olmayı seçip Rabbini andı ve yine onu yalanladılar. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

"Kendim, ailem ve itibarım için yapılanlara sabrettim. Ama mabuduma kötü söz söylemelerine sabretmedim ve sabredemem."Allâh-u Taâlâ ayet nazil etti: "Azametimin hakkı için; Biz gökleri yeri ve aralarındaki bulunan bütün varlıkları altı günde yarattık. Buna rağmen bize hiç bir yorgunluk dokunmadı. Öyleyse ey Muhammed! Onların sözlerine karşı sabret...[41] "Sonra Peygamber (s.a.a) bütün hallerde sabırlı oldu. Kendi soyundan olan İmamlar ile müjdelendi. Onlarda sabırla vasıflandırıldı, Allah-u Taâlâ şöyle buyurdu: "Onlardan da sabrettikleri ve ayetlerimize inandıkları için, emrimizle (insanları) doğru yola götürecek İmamlar tayin ettik."[42] Buna karşın Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Sabır imanın başı gibidir." Allâh-u Taâlâ Peygamber’inin sabrını överek şöyle buyurdu: "Böylece, Rabbinin İsrail oğullarına olan o güzel vaadi (sözü) felaketlere katlanmaları sebebiyle, tam yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta oldukları köşkleri ve yükseltmekte bulundukları binaları ise hep harap ettik."[43] Peygamber (s.a.a) bunun müjde ve intikam haberi olduğunu buyurdular. Allah-u Taâlâ bununla müşrikleri öldürmesi için hazrete izin verip mubah kıldı ve şöyle buyurdu:"…artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları esir olarak yakalayın, onları hapsedin ve onların bütün geçit yerlerini tutun…"[44] "O kâfirleri nerede yakalarsanız öldürün…"[45] Allah-u Taâlâ onları Peygamber (s.a.a) ve dostlarının elleri ile öldürdü ve bunu da kıyamet mükafatları ile birlikte sabırlarının karşılığı olarak bu dünyada karşılık olarak verdi. Öyleyse kim Allah için sabrederse Allah düşmanlarından intikamını almadan bu dünyadan gitmesine izin vermez. Kıyamet mükafatı da kendi yerinde mahfuzdur."[46]

29- Maani'l-Ahbâr kitabında Resulullah (s.a.a)’den şöyle rivayet edilmiştir: "Cebrail hazretin huzuruna gelerek şöyle dedi: "Ey Resulullah Allah beni şu ana kadar hiç kimseye vermediği bir hediye ile sana gönderdi."Resulullah (s.a.a), o nedir? dedim, sabırdır buyurdu. Ey Resulullah diye arz etti ve sabırdan daha iyi, sabırdan daha iyi nedir? dedim. Rızâdır, ondan daha iyi, nedir? dedim, zühttür. Dedi ve ondan daha iyi, ondan daha iyi nedir dedim. İhlastır. Dedi ondan daha iyi, nedir? Dedim. Yakîndir dedi, ondan daha iyi, nedir? ondan daha iyi olan dedim, onun merdiveni olan tevekkül etmektir dedi. Sonra Cebrail’e "Ey Cebrail Allah-u Taâlâ’ya tevekkül etmek ne demektir? diye sordum, şöyle dedi: "İnsanın Allah’ın istemediği takdirde hiçbir mahlukun fayda ve zarar veremeyeceğine bahşiş ve engel olamayacağına inanması, mahluktan meyûs olmasıdır. Kul böyle olursa Allah’tan başkası için iş yapmaz, O’ndan başkasına bel bağlamaz, O’ndan başkasından korkmaz ve kimseye karşı tamahta bulunmaz, işte budur. Tevekkülün manası."

Resulullah (s.a.a) "Ey Cebrail sabrın manası nedir? diye sorduğumda şöyle yanıtladı dedi: "Rahatlıkta sabrettiği gibi zorlukta da sabretmesi, zenginliğinde sabrettiği gibi fakirliğine de sabretmesi, rahat ve selametinde sabrettiği gibi belalarda da sabretmesi, belalardan dolayı çektiği zorlukları insanların yanında şikayet etmemesidir."

Kanâatin tefsiri nedir? diye sordum: Kanâat edenin dünyadan eline ulaşana yetinmesi, ve verilene şükretmesidir.

Rızâ’nın tefsiri nedir? diye sordum, şöyle dedi: "Efendisinden razı ve hoşnut olup, dünya nimeti kendisine ulaşmasa da ona karşı öfkelenmeyen itaat ve ibadetini az sayan kimsedir.

Ey Cebrail zühdün tefsiri nedir? Dedim, "Zahit yaratıcısının sevdiğini sevip sevmediğini sevmeyen, dünya helalına karşı ihtiyatlı olup uzak duran, haramına yönelmeyen kimsedir. Zira dünyanın helalında hesap, günahında ceza vardır. Kendisine rahmettiği gibi bütün Müslümanlara rahmetmesi, kıvılcımların kendisine ulaşmaması için ateşten kaçtığı gibi boş sözlerden kaçınır, arzularını kısa tutar ve ölümünü her zaman gözünün önünde canlandırır." dedi.

Ey Cebrail ihlasın tefsiri nedir? dedim, şöyle dedi: "Muhlis kimse milletten bir şey istemeyip kendisi arayıp bulan ve bulduğuna razı olan kimsedir. Elinde bir şey kalırsa Allah yolunda harcar. Zira milletten bir şey istemeyen kimse Allah’ın mukaddes zatına karşı kulluğuna ikrar etmiştir. Dünyadan bir şeye ulaşıp ona razı olan kimse Allah’tan razı olmuştur. Allah’ta ondan hoşnut olur. Allah yolunda bir şey harcarsa Allah’a olan itimadından dolayıdır."

Yakinin tefsiri nedir? diye sordum, Şöyle dedi: "Yakîni olan kimse Allah için bir iş yaptığında onu görüyormuş gibi yapar. O Allah’ı görmese de Allah onu görüyordur. Ona bir şey ulaştığında bunun bir yanlışlık olmadığına, bir şey de ulaşmadığında da bunun böyle olması gerektiğine yakîn eder. Bu söylenenlerin hepsi tevekkülün dalları ve züht mertebesine ulaşmanın vesileleri idi." dedi.[47]

30- Ebu Basir’den şöyle nakledilmiştir: "İmam Bakır (a.s)’ın şöyle buyurduğunu duydum: "Bir melek Resulullah (s.a.a)’in huzuruna gelerek şöyle arz etti: "Ey Muhammed Allah sana selam gönderiyor ve şöyle buyuruyor: Mekke şehrini senin için altına çevirmemi ister misin? "Resulullah (s.a.a) başını göğe kaldırdı ve "Ey Allah’ım benim bir gün doyup sana şükretmem ve bir gün aç kalıp senden istemem bundan daha iyidir." dedi.[48]

31- el-Kâfî kitabında Muhammed b. Müslim’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: İmam Bakır (a.s)’ın şöyle beyanda bulunduğunu duydum; "Bir melek Resulullah (s.a.a)’in huzuruna gelerek şöyle arz etti; "Allah senin mütevazı kul ve Resul olman ile Padişah ve Resul olman arasında özgür bıraktı."Sonra Cebrail bana bakarak eliyle tevazu etmemi işaret etti. Hazret kul olmayı, tevazuu risalet ile birlikte seçtim, dedi. Elinde yeryüzü hazinelerinin anahtarı olan melek şöyle dedi; "Eğer kabul etseydin de rabbin nezdinde olan makamından hiçbir şey eksilmeyecekti."[49] dedi.

32- Nehcü'l-Belâğa kitabında Hz.Ali (a.s) şöyle buyuruyor: "Sende, tertemiz olan Peygamberinin huylarıyla huylan!" devamında ise şöyle buyurmuşlardır: "Dünyadan ihtiyacı miktarına yetindi, O dünyada ağız dolusu bir lokma yemedi, dünyaya gözünün ucuyla bile bakmadı. Dünya ehlinin en zayıfıydı bedence; karnı en açıydı yemek bakımından. Dünya ona arz edildi, O kabul etmedi bile. Noksan sıfatlardan münezzeh olan, Allah’ın buğzettiği şeyi bildi, ona buğzetti; horladığı şeyi bildi, horladı; küçük gördüğü şeyi küçük gördü, küçülttü. Bizde hiçbir ayıp olmasa da yalnız Allah’ın Resulünün buğzettiğini sevsek, Allah’ın ve Resulünün küçülttüğünü büyültsek, Allah’a karşı durmak, Allah’ın emrinden çıkmak için bu yeter bize.

Yeryüzünde yemek yerdi; kul gibi otururdu; ayakkabısını kendi tamir ederdi; elbisesini kendi yamardı; eğersiz merkebe binerdi; biri daha varsa ardına bindirirdi. Evinin kapısına, üstünde resimler bulunan bir perde asılmıştı; zevcelerinden birine, şunu kaldır buyurmuştu; baktıkça dünya ziynetlerini hatır-lıyorum. Dünyayı gönlünden çıkarmıştı; onu anmayı hatırından geçirmezdi; ziynetini gönlünden çıkarmıştı; dünyayı o kadar gözden çıkarmıştı ki ne gönül bağlıyacağı güzel bir elbisesi vardı, ne üstünde oturacağı beğenilecek bir yaygısı.

Dünyayı gönlünden sürüp atmış, gözünden yitirip gitmişti. Bir şeyi sevmeyen kişi böyledir; ne onu görmek ister, ne adının anılmasını diler.[50]

33- el-Kâfî kitabında İmam Sadık (a.s.)’ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a) dünyada aç kalıp, Allah’tan korkmaktan daha çok hiçbir şeyi sevmedi."[51]

34- Taberî İhticâc kitabında Musa b. Cafer O’da babası Ali (a.s)’ın uzun bir hadiste şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "O hazret günahı olmadığı halde Allah’tan o kadar çok korkuyordu ki namaz kıldığı yeri gözyaşları ile ıslanıyordu."[52]

35- Menakib kitabında şöyle rivayet olunmuştur: "Resulullah (s.a.a) kendinden geçinceye kadar ağlardı. Hazrete sizin geçmiş ve gelecekte ki günahlarınızı Allah affetmedi mi? Denildiğinde Hazret kulun şükretmesi gerekmez mi? diye buyurdu. Sonra İmam sözlerinin devamında "Hazretin vasisi Ali b. Abdülmuttalib de bu şekilde ibadet ve kulluk makamında kendinden geçerdi." diye buyurdu.[53]

36- İrşad-i Deylemi’de Halil İbrahim Peygamberin namaza durduğu zaman Allah’ın korkusundan inlediği ve Resulullah (s.a.a)’inde böyle olduğu nakledilmiştir.[54]

37- Tefsir-i Ebu’l-Futuh kitabında Ebu Said Hudri’den şöyle rivayet edilmiştir, "Allah’ı çok zikredin" ayeti nazil olunca Resulullah (s.a.a) Allah’ı zikretmek ile meşgul oldu, Kafirler onu cinler çarptı. Deli oldu, dediler.[55]

38- el-Kâfî’de İmam Sadık (a.s) Resulullah (s.a.a)’ın her gün yetmiş defa tövbe ettiğini buyurur. Hadis nakleden ravi acaba Resulullah (s.a.a) (Estegfurullah ve etubu eleyh) mi derdi? diye sorar. Hayır diye buyurdu. Sadece (Etubu İlellah) derdi. Bende Resulullah (s.a.a) tövbe edip dönmezdi. Ama bizler tövbe ettikten sonra yine günah işliyoruz, dedim, İmam Sadık (a.s) Allah bizlere yardım etsin, buyurdu.[56]

39- el-Kâfî kitabında İmam Sadık (a.s)’dan nakil edilmiştir: "Resulullah (s.a.a) her meclisten kalktığında yirmi beş defa istiğfar ederdi."[57]

40- Mekarimu'l-Ahlak kitabında Emirü'l Müminin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Resulullah (s.a.a) eli herkesten daha çok açık, daha cüretli daha doğru ve sadık, daha vefalı, ahlakı herkesten daha yumuşaktı. Onunla muâşeret çok kıymetli idi. onun ile ilk defa muâşeret etmek isteyen kimse önce heybetinin etkisi altında kalırdı, hazretle konuşup tanıştığı zaman ise o hazretin dost ve aşıklarından olurdu. Geçmişte ve gelecekte onun gibi birisini görmedim ve görmeyeceğim."[58]

41- Şeyh Emâli kitabında İmam Rıza (a.s)’dan Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakleder: "Güzel ahlak ile süslenin, çünkü Allah beni güzel ahlak üzerine gönderdi; bir kimsenin kendisine zulüm edeni affetmesi, kendisini alıkoyup engelleyene bahşişte bulunması, ilişkisini kesen ile irtibat kurması, kendisine hastalandığında ziyaretine gelmeyenin hastalığında ziyaretine gitmesi güzel ahlaktandır."[59]

42- el-Kâfî’de Emirü'l Mümininin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Peygamber (s.a.a)’in yeminlerinden birisi şöyle idi; hayır, esteğfirullah." (Allah’tan bağışlanmayı diliyorum)[60]

43- Mekarimu'l-Ahlak kitabında Abdullah b. Ömer’den rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.a)’in gazap ve razılığı, hoşnutluğu çehresinden anlaşılırdı. Hoşnut, razı olduğu zamanlar çehresi ayna gibi ışıldardı. Gazaplandığında ise rengi kaçar, siyahlaşırdı.[61]

44- el-Kâfî’de İmam Sadık (a.s)’dan rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) buyurdular ki: "Size içinizden bana en çok benzeyenin kim olduğunu söyleyeyim mi?" Evet ya Resulullah dediler. Şöyle buyurdular: "İçinizde en güzel ahlaklı, insanlara karşı en güzel şekilde davranan, kardeşlerine karşı herkesten daha çok şefkatli olan, hak karşısında en sabırlı olan, öfkesini en çok yatıştırabilen, herkesten daha iyi affedebilen, gazap, razı ve sevinçli esnasında en insaflı ve adil olabilen kimsedir." diye buyurdular.[62]

45- Gazali İhyau'l-Ulum kitabında şöyle diyor: "Resulullah (s.a.a) sevinçli, hoşnut olduğu zamanlar sakalını fazla sıvazlardı."[63]

46- Yine Gazali şöyle diyor: "Resulullah (s.a.a) en cömert insandı. Hiç bir zaman "dirhem ve dinar" yanında kalmazdı. Eğer ihtiyacı fazlasından bir şey yanında kalsaydı ve akşama kadar onu verecek birini bulamasaydı eve gitmez onu müstahak olan birisine ulaştırırdı. Allah’ın verdiği nimetlerden bir yıldan fazla ihtiyacını almazdı. Onlarda biraz hurma ve arpa idi. Gerisini Allah yolunda harcardı. O’ndan ne isteselerdi verirdi, sonra kendi için ayırdığı bir yıllık azığa sıra gelirdi, ondan da bağışta bulunurdu. Bir yıl bitmeden kendi azığı biterdi, kendisi yiyeceğe muhtaç olurdu." Sözünün devamında şöyle diyor: "Kendisinin ve ashabının zararına da olsa her zaman hakkın yanında idi. Düşmanları arasına korumasız giderdi. Dünya işlerinden korkmaz ve üzülmez, muzdarip olmazdı. Fakirler ile oturur onlar ile yemek yerdi. İlim ve fazilet ehline hürmet gösterirdi. Saygıdeğer insanlar ile ülfet içinde olur onlara iyilik ederdi. Akrabalarına karşı onlardan daha faziletli insanlardan üstün tutmadan sıla-i rahimde bulunurdu. Hiç kimseye cefa etmezdi. Özür dileyenlerin mazeretlerini kabul ederdi. Hazretin köleleri ve kenizleri vardı. Ama hazret onlardan daha iyi yemek yemez daha kaliteli elbiseler giymezdi. Ömrünü hiç bir Allah’a kulluk ve kendi işlerini ıslahı dışında ki işlerde harcamaz, bazen ashabının bağ ve bostanına giderdi. Hiç bir zaman miskini fakirliğinden, rahatsızlık ve hastalığından dolayı küçümsemezdi. Hiç bir sultandan kudretinden dolayı korkmazdı. Fakir ve sultanı bir şekilde tevhide davet ederdi; ikisi de onun yanında birdi."[64]

47- Aynı kitapta yine şöyle gelmiştir: "Resululllah (s.a.a) herkesten en geç öfkelenen, herkesten daha çabuk razı olup (mazereti kabul eden) milletin en şefkatlisi ve onlara en fazla hayırı dokunan kimse idi."[65]

48- Yine aynı kitapta nakledilmiştir: "Peygamber (s.a.a)’in mesrur ve rizayeti en güzel rizayetlerden idi. Nasihat ta ciddi idi, gazaplandığında -Allah dışında hiç bir şey için öfkelenmezdi- hiç kimse ve hiç bir şey onun karşısında durabilecek güce sahip değildi. Bütün işlerinde ciddi idi. Bir musibete duçar olduğu zaman, işlerini Allah’a havale ederdi. Kendi güç ve kudretine güvenmekten kaçınırdı ve Allah’tan çaresini dilerdi."[66]

49- el-Kâfî’de İmam Bakır (a.s)’dan Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İyi bilin ki her ibadetin başlangıcında zorluk ve aşırıcılık vardır. Sonra bu durum tembelliğe dönüşür, kim ibadetin şiddet ve zorluğunu benim sünnetime göre düzenlerse hidayet bulur. Sünnetime muhalefet eden ise sapıklığa düşmüştür ve ameli heder olmuştur. Ey millet! Şunu iyi bilin ki; ben namaz kılıyorum. Uyuyorum. Oruç tutuyorum. İftar ediyorum. Gülüyorum. Bazen de ağlıyorum. Öyleyse kim bu apaçık sünnetimden yüz çevirirse benden değildir."[67]

Müellif: Bu konular ile ilgili hadisler haddinden fazladır. Biz her bölümden bir yada iki hadis naklettik. Hazretin yaşantısının cüzi yatı ile ilgili rivayetler de bayağı çoktur.

PAYGAMBERİMİZ(sas) DEN HADİSLER

1 Akılca en mükemmeliniz, Allah'tan en çok korkanınızdır.
2 Sabah namazına çok dikkat ederek geçirmemengerekir. Çünkü sabah namazında çok büyük faziletler vardır.
3 Kalplerinizi az gülmek ve az yemekle ihyâ ediniz, açlıkla temizleyiniz ki yumuşasın ve parlasın.
4 Çok gülmeyin, çünkü çok gülmek kalbi öldürür.
5 Kıyâmet günü Cennete ilk çağırılacak, varlıkta da darlıkta da Allah'a çok hamdedenlerdir.
6 Kıyâmet gününde ilk hesaplaşacak kimseler, komşulardır.
7 Kıyâmet gününde Âdemoğlu, şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılmaz;
a.Ömrünü nerede ve ne sûretle harcadığından,
b.Yaptığı işleri ne maksatla yaptığından,
c.Malını nereden kazandığından ve nerelere sarfettiğinden,
d-e.Vücudunu, sıhhatini nerede ve ne sûretle yıprattığından.
8 Bütün insanlar günah işler, fakat günah işleyenlerin en hayırlısı, tövbe edenlerdir.
9 Her kim Ramazan'ı tutar, sonra da ona Şevval'den altı gün ilâve ederse, bütün seneyi oruç tutmuş gibi olur.
10 Müslümanların derdini dert edinmeyen onlardan değildir.
11 Kişi haksız olarak bir şeye lânet ederse, o lânet kendine döner.
12 Dünyânın belâ ve fitneden başka hiçbir şeyi kalmadı.
13 Kurban kesiniz. Onunla nefsi temizleyiniz. Bir kimse, gününde kurbanını alır, kıbleye yatırırsa, onun boynuzu, tersi, kanı, kılı ve her zerresi Kıyâmet Günü o kimse için hazır olur. Yere düşen kan, Alah'ın muhâfazasına düşmüş olur. Az infak edin, çok ecir alın.
14 Sana her ne iyilik erişirse Allah'tandır. Sana her ne kötülük gelirse, o da kendi kusurun sebebiyledir.
15 Hiçbir farz namazı kasten terk etme. Kim namazı kasten terk ederse, İlâhı koruma ve teminattan mahrum kalır.
16 Kim, insanların dînî işlerinde Allah'ın faydalı kıldığı bir ilmi gizlerse, Allah, Kıyâmet günü onu ateşten bir gem ile gemler.
17 Kim, insanların kalbini çekmek için kelamın kullanılışını öğrenirse, Allah Kıyâmet günü, ondan ne farz ne nâfile hiçbir ibâdetini kabul etmez!
18 Severken itidalden(ölçüden,sabırdan) ayrılma. Olur ki bir gün darılırsın, dost iken yaptığın aşırı hareketlerden mahcub olursun. Dargın olduğun zamanlarda da itidalden ayrılma. Olur ki bir gün dost olursun. Dargınken yaptığın hareketlerden mahcubiyet hissedersin.
19 Dostunu zaman zaman ziyaret et ki sevgin artsın.
20 Nimetleriyle sizi beslediği için Allah'ı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i Beytimi de benim sevgim için sevin.
Hadis-i Şerif
21 Fitneden kaçının! Çünkü o esnada dil, (tesir bakımından) kılıç darbesi gibidir.
22 Edepsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Hayâ ise girdiğin şeyi güzelleştirir.
23 Kim her gün farzlar dışında on iki rekat (nâfile) kılarsa Allah onun için cennette mutlakâ bir ev inşa eder.
24 Sen bir cemaate akıllarının almayacağı bir şey söylersen mutlakâ bu, bir kısmına fitne olur.
25 Allah'a ve âhiret gününe îmân eden kimse Ensâr'a buğzetmesin.
26 Şiir vardır ki, hikmettir. Beyân vardır ki, büyüdür.
27 Kulun dili doğru olmadıkça kalbi doğru olmaz. Kalbi doğru olmadıkça da îmânı doğru olmaz.
28 Cehennemi kuşatan surun dört (ayrı) duvarı vardır. Her duvarın kalınlığı kırk yıllık yürüme mesâfesi kadardır.
29 Duâ rahmetin, abdest namazın, namaz Cennetin anahtarıdır.
30 Mü'minin niyeti, amelinden hayırlıdır.

PAYGAMBERİMİZ(sas) DEN HADİSLER

Güzel bir söz söylemek sadakadır. Namaza giderken attığın her adıma bir sadaka sevabı vardır. Gelip geçenleri rahatsız eden bir şeyi yoldan alıp atman bir sadakadır.

Müslümandan bir sıkıntıyı giderenin Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir müslümanın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter.

Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar.

Savaş, hiledir, hileden ibarettir.

İki nimet vardır ki, insanların çoğu onların kıymetini hakkıyla takdir edemezler: onlardan biri sıhhat, diğeri de boş vakittir.

Savaş eri, Allah için nefsi ile savaşandır.

Tek olan şey bölünme kabul etmez, gerçek tekdir.

Hiç unutulmayacak yüz anne yüzüdür...

Hakkın dile getirilmesi gereken yerde susan, dilsiz şeytandır.

Ya Ali, cenazemi sen yıkayacaksın. Borcumu sen ödeyeceksin, zimmetimi sen ifa edeceksin...

Kıyamet günü herkes birbirinden davacı olur. Hatta tokuşan koyunlar bile..

Alim, ilim ve amelin yeri cennettedir. Alim, ilmi ile amel etmezse, ilim ve amel cennette, alim ise cehennemde olur.

Resüller, Nebiler miras bırakmaz, onların bıraktıkları, sadakadır

Emanet ehline verilmez ise, o topluluğun kıyameti yakındır..

Verdiğini hatırlayan ve kalbinden geçiren kimse seha (cömertlik) ismine layık değildir..

Bilginin mürekkebi, şehidin kanından kutsaldır.

Hakkın dile getirilmesi gereken yerde susan, dilsiz şeytandır.

Bize karşı silah taşıyan, bizden değildir.

Nimete kavuşanların inkarından sakının.

Hased ettiğinizde haddi aşmayın, zanda bulunduğunuzda onu tahkik etmeyin, bir şeyde size bir uğursuzluk hissi gelirse onu geçin ve ancak Allaha tevekkül edin.

Dört şey Arş’ı Azam altındaki hazineden imal edildi. Fatiha, Ayetel Kürsi, Amenerresulihi, İnna A’teyna.

İyilik yap ehli olana da, olmayana da, ehline isabet ederse yerini bulur. Etmez ise ehli sen olursun.

Melaike, çanı olan kervana arkadaş olmaz.

Bir iş yapmak istediğin zaman, Allah sana o işten kurtuluş gösterinceye kadar, yahut Allah sana bir çıkış kapısı yaratıncaya kadar yavaş ve temkinli davran.

Muhakkak ki kulak, göz, kalp, bunların her biri kendi fiillerinden mesul tutulacaklardır.

Sen insana ulaşmadan Allah’ı nasıl arıyorsun?.

İnsanların en hayırlıları, ahmak, aptal diye adlandırılmadıkça kıyamet kopmaz.

Kur’an yedi nuans üzere indirildi. Onun hiçbir harfi yoktur ki, bir hiç zahir, bir de batın mana taşınmasın. Ebu Talip’in oğlu Ali’de bu zahir ve batına ait ilim mevcuttur.

Bir kavme su dağıtan,onların hepsinden sonra su içeçektir.

Sakın kendisine verdiğin kıymeti sana vermeyenle arkadaş olma.

İnsanlara akılları ölçüsünde söz söyleyiniz.

Bir kimseyi inada kapılmış çekişmeci ve kendi görüşünü beğenmiş görürsen bil ki, onun ziyanı tamamdır.

Dünyada bir garip veya bir yolcuymuş gibi yaşa

İman iki eşit parçadır. Yarısı sabır,yarısı şükürdür.

Her evin kapısı vardır. Kabirin ki ayak tarafındandır.

Bela insanın diline bağlıdır. Bir kimse bir şeyi ‘yapmam’ dedi mi, şeytan her işini bırakıp onu yaptırana kadar uğraşır.

Musibetin sevabına talip olmaklığın, musibeti çekmekte iken de varsa, zahidsin.

Affetmek, zaferin zekâtıdır.

Ya Ali, benden sonra yola gidenler, senin gösterdiğin yoldan giderlerse selamete ererler.

Taş avı öldürmez ve düşmanı helak etmez, ancak göz çıkarır ve diş kırar.

Resulullah (sav) rüşvet alana da verene de lanet etti.Rüşvet alan da veren de cehennemdedir.

Dünyada iki yüzlü olanlar, kıyamet günü ateşten iki yüzlü olarak gelirler.

İnsan öldüğü zaman üç şey hariç ameli kesilir: Sadaka-i cariye, faydalanılan ilim, salih evlat.

İmanın efdali: nerede olursan ol, Allah’ın (CC) seninle olduğunu bilmendir.

Evlat kokusu, cennet kokusudur.

Düşmanlarınızın en kuvvetlisi içinizdedir.

Kuvvetli insan, kendi kendini yenen insandır.

Zengin, çok mala sahip olana denmez, zengin kalbi olana denir.

Haset, ateş nasıl odunu yer yutarsa iyilikleri yer yutar, mahveder.

Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.

İnsan dilinin altında gizlidir.

Cahiller cesur olurlar.


1 Akılca en mükemmeliniz Allah'tan en çok korkanınızdır.

2 Sabah namazına çok dikkat ederek geçirmemengerekir. Çünkü sabah namazında çok büyük faziletler vardır.

3 Kalplerinizi az gülmek ve az yemekle ihyâ ediniz açlıkla temizleyiniz ki yumuşasın ve parlasın.

4 Çok gülmeyin çünkü çok gülmek kalbi öldürür.

5 Kıyâmet günü Cennete ilk çağırılacak varlıkta da darlıkta da Allah'a çok hamdedenlerdir.

6 Kıyâmet gününde ilk hesaplaşacak kimseler komşulardır.

7 Kıyâmet gününde Âdemoğlu şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılmaz;
1.Ömrünü nerede ve ne sûretle harcadığından
2.Yaptığı işleri ne maksatla yaptığından
3.Malını nereden kazandığından ve nerelere sarfettiğinden
4-5.Vücudunu sıhhatini nerede ve ne sûretle yıprattığından.

8 Bütün insanlar günah işler fakat günah işleyenlerin en hayırlısı tövbe edenlerdir.

9 Her kim Ramazan'ı tutar sonra da ona Şevval'den altı gün ilâve ederse bütün seneyi oruç tutmuş gibi olur.

10 Müslümanların derdini dert edinmeyen onlardan değildir.

11 Kişi haksız olarak bir şeye lânet ederse o lânet kendine döner.

12 Dünyânın belâ ve fitneden başka hiçbir şeyi kalmadı.

13 Kurban kesiniz. Onunla nefsi temizleyiniz. Bir kimse gününde kurbanını alır kıbleye yatırırsa onun boynuzu tersi kanı kılı ve her zerresi Kıyâmet Günü o kimse için hazır olur. Yere düşen kan Alah'ın muhâfazasına düşmüş olur. Az infak edin çok ecir alın.

14 Sana her ne iyilik erişirse Allah'tandır. Sana her ne kötülük gelirse o da kendi kusurun sebebiyledir.

15 Hiçbir farz namazı kasten terk etme. Kim namazı kasten terk ederse İlâhı koruma ve teminattan mahrum kalır.

16 Kim insanların dînî işlerinde Allah'ın faydalı kıldığı bir ilmi gizlerse Allah Kıyâmet günü onu ateşten bir gem ile gemler.

17 Kim insanların kalbini çekmek için kelamın kullanılışını öğrenirse Allah Kıyâmet günü ondan ne farz ne nâfile hiçbir ibâdetini kabul etmez!

18 Severken itidalden(ölçüdensabırdan) ayrılma. Olur ki bir gün darılırsın dost iken yaptığın aşırı hareketlerden mahcub olursun. Dargın olduğun zamanlarda da itidalden ayrılma. Olur ki bir gün dost olursun. Dargınken yaptığın hareketlerden mahcubiyet hissedersin.

19 Dostunu zaman zaman ziyaret et ki sevgin artsın.

20 Nimetleriyle sizi beslediği için Allah'ı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i Beytimi de benim sevgim için sevin.
Hadis-i Şerif

21 Fitneden kaçının! Çünkü o esnada dil (tesir bakımından) kılıç darbesi gibidir.

22 Edepsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Hayâ ise girdiğin şeyi güzelleştirir.

23 Kim her gün farzlar dışında on iki rekat (nâfile) kılarsa Allah onun için cennette mutlakâ bir ev inşa eder.

24 Sen bir cemaate akıllarının almayacağı bir şey söylersen mutlakâ bu bir kısmına fitne olur.

25 Allah'a ve âhiret gününe îmân eden kimse Ensâr'a buğzetmesin.

26 Şiir vardır ki hikmettir. Beyân vardır ki büyüdür.

27 Kulun dili doğru olmadıkça kalbi doğru olmaz. Kalbi doğru olmadıkça da îmânı doğru olmaz.

28 Cehennemi kuşatan surun dört (ayrı) duvarı vardır. Her duvarın kalınlığı kırk yıllık yürüme mesâfesi kadardır.

29 Duâ rahmetin abdest namazın namaz Cennetin anahtarıdır.

30 Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır.

31 Ümmetimden bir grup insan Kur'an'ı muhakkak sûrette okuyacak. Ancak bunlar okun avı süratle delip geçtiği gibi dinden çıkacaklar.

32 Veyl cehennemde bir vadidir. Kâfir orada kırk yıl batar da dibine ulaşamaz.

33 Şeytan tek başına olanla iki kişi beraber olana sıkıntı verir. Eğer üç kişi olurlarsa onlara sıkıntı veremez.

34 İnsanlar yalnızlıktaki (mahzuru) benim kadar bilselerdi hiçbir atlı tek başına bir gececik olsun yol yapmazdı.

35 Allah yolunda öldürülmem; bana bütün evlerde ve çadırda yaşayanların benim olmasından daha sevgilidir.

36 Mü'min hazırlığı (malı) avucu içine aldığıdır.

37 Ümmetim yağmur gibidir evveli mi âhiri mi daha hayırlıdır bilinmez.

38 Sattığı zaman satın aldığı vakit ve (alacağını) istediği sırada kolaylık gösterene Allah merhametle muamele etsin.

39 Ne kadar yaşarsan yaşa sonunda öleceksin; ne kadar seversen sev sonunda ayrılacaksın; Dilediğini işle muhakkak karşılığını görürsün!

40 Allah gönderdiği her derdin şifâsını da göndermiştir.


41 Her namazın arkasında Âyetü'l Kürsî 'yi okuyanın cennete girmesine ölümden başkası mâni olamaz (ölünce cennete girer).

42 Kanâat tükenmez bir hazinedir.

43 Îmân'ın efdali; nerede olursan Allah'ın seninle beraber olduğunu bilmendir.

44 Ticârete devam edin. Çünkü rızkın onda dokuzu ticârettedir.

45 Ya hayır konuş ya da sus.

46 Müslümanların gizli hallerini araştırmayınız. Kim Müslümanların gizli hallerini araştırırsa Cenâb-ı Hakk onun gizli hallerini açığa vurur. Evinin içinde bile olsa onu rezil eder.

47 Kazancın en hayırlısı insanın kendi eli ile olan ameli (sanatı mesleği) ve her bir mebur (hîleden uzak iyi) ticâret muâmelesidir.

48 Pişmanlık tövbedir.

49 Kim bir serçeyi gereksizce öldürürse o serçe kıyâmet günü arşın altından şöyle seslenerek gelir : Sor şuna Yâ Rab! Beni niçin menfaatsiz yere öldürdü.

50 Kim bir zümreye benzemeye çalışırsa o onlardandır.

51 Dinde namazın yeri vücûtta başın yeri gibidir.

52 Sirkenin balı bozduğu gibi kötü ahlâk ameli ifsâd eder.

53 Ahlâk güzelliği kişinin saâdetindendir.

54 Kim dâvet edilmediği bir yemeğe giderse hırsız olarak girmiş ve yağmacı olarak çıkmış olur.

55 Bir iş yapmak istediğin zaman iyice düşün. Eğer sonu iyi ve fâideli ise yap. Eğer sonu zararlı ve günah ise terk et.

56 Ezan ile kâmet arasında duâ reddolunmaz.

57 Yazıklar olsun o kimseye ki halkı güldürmek için yalan söyler. Veyl (azâbı) ona veyl (azâbı) ona veyl (azâbı) ona.

58 Sabah (namazı vakti) uykusu rızka mâni olur.

59 Hikmetin başı Allah korkusudur.

60 Mü'min bir mîde ile; kâfir ise yedi mîde ile yer.

81 Dilini tutmak hikmettir; ne var ki yapanları pek azdır.

82 Kim bir mü'min kardeşinin ticâretindeki ikâlesini kabul ederse Cenâb-ı Hakk da âhirette onun hatalarını bağışlar (düştüğü yerden kaldırır) mü'min kardeşine gösterdiği kolaylıktan dolayı onu mağfiret eder.

83 Yalan yere yemîn etmek evleri ıssız bırakır.

84 Kim aza şükretmezse çoğa şükretmez.

85 Duâ ibâdetin ta kendisidir.

86 Her ki mAllah'a itâat etmemeye yemin ederse Allah'a itâat etsin (ve yemin keffâretini versin) ve her kim âsî olmaya yemin ederse Allah'a âsî olmasın (ve yeminin keffâretini versin.)

87 Kim bir şey üzerine yemin eder de başka bir şeyi yemin ettiği şeyden daha hayırlı görürse hayırlı olan şeyi yapsın yemininden dolayı keffâret versin.

88 Kim iki çenesi (dil) ile iki bacak arası (ırzı)na sâhip olursa cennete girer.

89 Günahtan tövbe ederek dönen hiç günah işlememiş gibidir.

90 İlme mâni olmak helâl olmaz.

91 Kim kırk sabah ihlâs (üzerine ibâdete devam) ederse kalbindeki hikmet menbaı lisânında zuhûr eder.

92 Dünyâda gârîb gibi veya yolcu gibi ol ve kendini ashâb-ı kubur (kabirdekiler)den say!

93 Musîbetleri hastalıkları ve sadakayı gizlemek salihlik hazînelerindendir.

94 Bir âlim şeytana karşı (ibâdete devâm eden) bin âbidden çetindir.

95 Kişinin iyiliği kendini sevindirir kötülüğü de üzerse işte o mü'mindir.

96 Doğru bir tacir (kıyamet günü) peygamberler sıdııklar ve şihitlerle beraber (haşr) olacaktır.

97 Ashâbımdan birisi bir yerde ölürse kıyâmet günü onların nûru ve önderi olarak dirilir.

98 Nebî (s.a.v.) üzerine salavât okumak köle âzât etmekten efdaldir.

99 Kim bir ayıbı (bulunan malı) o (kusuru)nu açıklamadan satarsa Allah'ın dâimî gazabı içinde kalır ve melekler durmadan ona lânet eder.

100 Ya âlim ol ya talebe ol ya da onları seven ol dördüncüsü olma helâk olursUN

101 Allâh'ım fayda getirmeyen ilimden sana sığınırım.

102 Kimin ilmi artar da zühdü artmazsa onun sâdece Allah'tan uzaklaşması artmış demektir.

103 Kim bildiği bir ilimden suâl edilir de onu gizlerse kıyâmet günü ağzı ateşten bir gem ile gemlenir.

104 Kıyamet yaklaştı halbuki insanların dünyâya karşı ancak hırsları artıyor. Dünyâ ancak onların (Cenâb-ı Hakk'a) uzaklıklarını ziyâdeleştirir.

105 İki nîmet vardır ki insanların pek çoğu her ikisinden de aldanmışlardır: Sıhhat ve boş vakit!

106 Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa sanki gecenin yarısını (namaz ile ihyâ etmiş) ayakta durmuş gibi olur. Kimde sabah namazını cemâatle kılarsa sanki gecenin tamamında namaz kılmış gibi olur.

107 Üç nevi insana merhamet edin: Bir kavmin fakir düşmüş zenginine zelîl olmuş azîzine ve bir de ahmakların ve câhillerin oyuncağı olmuş âlime!

108 Âdemoğlunun sözlerinin hepsi aleyhinedir. Ancak mâfura (dinin güzel gördüklerini) emir veya münkerden (dinin kötü gördüklerinden) nehiy veyahut Yüce Allah'ı zikir bundan müstesnâdır.

109 Kim iki kız çocuğunu (büluğ çağına) ulaşıncaya kadar besler (terbiye ederse) kıyâmet günü o benimle (şöyle olduğumuz hâlde) gelir. (buyurdu ve iki parmağını bir araya getirdi.)

110 Bir topluluk (Allah'ı) zikretmek üzere toplanmaya görsünler ille kendilerine 'mağfiret edilmiş kalkınız' denilir de oradan öyle dağılırlar.

111 Kim Allah'a kavuşmaktan hoşlanırsa Allah da onun kavuşmasından hoşlanır; kim Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da onun kavuşmasından hoşlanmaz.

112 Dünyâdan yüz çevirmek kalbi ve bedeni rahatlatır. Dünyâya tama' etmek ise keder ve hüznü uzun kılar.

113 Kim îmânın tadını bulmayı severse sevdiğini sâdece Allah için sevsin!

114 Muhakkak şeytan çok kere sizi ilim ile meşgul etmek sûretiyle amelden alıkor.

115 Şeytan ilim öğren öğrenmeden amele lüzûm yok der ve dâimâ ilmi teşvik eder ameli sona bıraktırır derken adam amel etmeden ölür gider.

116 Kimin üç kızı veya üç kız kardeşi iki kızı veya iki kız kardeşi bulunur da onları gözetmeyi güzel yapar ve onlar hakkında Allah'tan korkarsa karşılığında kendisi için cennet vardır.

117 Kimin barındırdığı esirgediği ve terbiyesiyle meşgul olduğu üç kız (evlâdı) varsa elbette ona cennet vâcip olur. (Denildi ki: 'Yâ Rasûlallâh! İki kızı varsa') İki kızı varsa da..

118 Gizli sadaka Rabb'in gazabını söndürür.

119 Hayânın hepsi hayırlıdır.

120 İnsanların kıymetini bilmedikleri iki tane nimet vardır. Biri sağlık biri de boş vakittir.

121 Kendisine yumuşaklık verilen kimseye dünya ve âhiret iyilikleri verilmiştir.

122 Allahü teâlânın kula en yakın olduğu zaman gecenin ikinci yarısıdır. O saatte Allahü teâlâyı zikredenlerden olabiliyorsan ol!

123 Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh”ı çok söyle. Çünkü o Cennet hazinesidir.

124 Ekmeğe saygı duyun! Kim sofradaki ekmek kırıntılarını yerse günahları bağışlanır.

125 Ekini hasat ettiğiniz zaman fakirlerin haklarını verin ve israf etmeyin! Allahü teâlâ israf edenleri elbette sevmez.

126 Hasta ziyâretine gittiğinizde ona ömrü ve hastalığı konusunda güzel sözler söyleyip ümit veriniz!

127 Bir mümin namaz kılmaya başlayınca Cennet kapıları onun için açılır. Rabbi ile arasında bulunan perdeler kalkar. Bu hâl namaz bitinceye kadar devam eder.

128 Allahü teâlâ bana farzları yerine getirmemi emrettiği gibi insanlarla güzel geçinmemi de emretti.

129 Gıybet insanın sevabını ve iyi amellerini ateşin kuru odunu yaktığı gibi yakar.

130 İnsanlar içinde kadın üzerinde en fazla hak sahibi kocası erkeğin üzerinde de anasıdır.

131 Allahü teâlâ her Cumâ günü 600 000 kişiyi Cehennemden azat eder. Bunların hepsi Cehenneme lâyık olup Cumâ gününün bereketi ile Cehennemden çıkarılır.

132 Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlar Allahü teâlânın sizlere emânetidir. Onlara yumuşak olunuz ve iyilik ediniz!

133 İnsanların dünyada endişesi en büyük olanı mümin kimsedir. Çünkü hem dünyası hem de âhıreti için endişelidir.

134 Her nemâzdan sonra üç kerre Estagfirullahel’azîm ellezî lâ ilâhe illâ huv el-hayyel-kayyûme ve etübü ileyh okuyanın bütün günâhları afv olur.

135 İstigfâra devâm edeni çok okuyanı Allahü teâlâ derdlerden sıkıntılardan kurtarır. Onu hiç ummadığı yerden rızklandırır.

136 Yâ Ebâ Hüreyre! Kuşluk namazını terk etme! Cennetin bir kapısı vardır ki ona “Duhâ kapısı” derler. Bu kapıdan yalnız kuşluk namazı kılanlar girer.

137 Her kim sabahleyin üç defa "Eûzü billâhissemî'il'alîmi mineş-şetânirracîm" dedikten sonra Haşr sûresinin son üç âyeti (Hüvallâhüllezî..) okursa Allah ona akşama kadar bağışlamasını dileyerek yetmişbin melek görevlendirir. O kimse o gün ölürse şehid olarak ölür. Akşamleyin ölürse yine böyledir.

138 Gece uyanınca şu duâyı okuyan her istediğine nâil olur: “Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerîke leh lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr sübhanellahi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm.

139 Her kim Ramazân-ı şerîf gecesi seher vaktinde kalkıp namaz kılmakla meşgul olsa ve ibâdet etmeğe niyyet eylese kirâmen kâtibîn melekleri derler ki Hak teâlâ hazretleri sana rahmet eylesin ömrünü bereketli kılsın! Döşeği dahî der ki Hak teâlâ hazretleri senin ayağını sırat üzerinde muhkem eylesin ve selâmet ihsân buyursun. Abdest alınca su dahî der ki Hak teâlâ hazretleri senin kalbini temiz eylesin! Nihâyet bu kul namaz kılmağa başlayınca Hak teâlâ hazretleri azamet-i şânıyla buyurur ki: “Ey benim kulum ne istersen iste! Dileğini yerine getireceğim.

140 Zikrin en hayırlısı gizli olanı rızkın en hayırlısı da yetecek kadar olanıdır. [Ahmed b. Hanbel]


141 Bir edepsizliğin cezası bir hayrı işleyememektir.

142 Çok kaygı çekme mukadder olan olur takdir olunan rızkın da sana gelir.

143 Her paslanmanın cilası vardır. Kalbin cilası da esteğfirullah demektir.

144 Bir kimse riyaya yaptırdıklarını işittirmeye başlarsa bundan vazgeçinceye kadar Allah'ın gazabındadır.

145 Hicretin efdali Allah'ın hoşlanmadığını terketmektir.

146 Müslümanla alakayı kesmek onun kanını dökmek gibidir.

147 Bir kimse bir mazlumla onun hakkını alıncaya kadar yürüse ayaklarının kaydığı günde Hak Teala onun iki ayağını sabit kılar.

148 Erteleyenler helak olmuştur.

149 Bir zaman sonra benim ümmetim de 73 fırkaya ayrılır bunlardan ancak bir tanesi kurtulur.

150 Cehennemden kurtulan fırka; benim ve ashabımın gitdiği yolda olanların fırkasıdır.

151 Kim ki kurban kesmeye malî kudreti yerinde olur da kesmezse o kimse namazgâhımıza sakın yaklaşmasın.

Kaynak: http://www.tatliaskim.org/dini-konular/68102-peygamber-efendimizin-151-tane-hadisi-serif-leri.html#ixzz1wpG0vrAa



KUR'AN-NAMAZ
UÇAN Blogları

Dikkat!
Görüntü ve Bilgiler Alıntıdır Telif Hakkı İle Korunuyor Olabilirler.

Hiç yorum yok: