KIYMETLİ ZİYARETÇİLER UÇAN BLOGLARINA HOŞ GELDİNİZ

13 Haziran 2012 Çarşamba

Abdurrahim Karakoç şiirleri

ABDURRAHİM KARAKOÇ ŞİİRLERİ
AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA


ACABA
Uyuyan göllere ay ışığında
Sevginin resmini çizsem kim anlar?
Tomurcuk ayrılıp, gül açtığında
Yağmurun saçını çözsem kim anlar?

Bir mekan kaplamış ne varsa nerde
Kendi ötesini saklar her perde
Sonsuzluğun sona erdiği yerde
Huduttan bir kulaç kazsam kim anlar?

Aşk, kömür beyazı; kin, süt karası
Eklenir yarama her dost yarası
Et oldum bıçakla kemik arası
Cellatla ahdimi bozsam kim anlar?

Doğumda yalan var, ölümde gerçek
Bir şeyler anlatır balık, kuş, çiçek
Kırık gönülleri toplayıp tek tek
Toplayıp göğsüme dizsem kim anlar?

Gün geldi zamanı gömdüm kabire
Dağ oldu aklımın verdiği fire
Bağlasam telaşı çelik zincire
Sabrın derisini yüzsem kim anlar?

İçte deprem olur dışın düğümü
İhlâssız çözülmez işin düğümü
Aklımdan geçeni, düşündüğümü
Okusam kim dinler, yazsam kim anlar?

AÇIK DİLEKÇE
Görmediğim bir bambaşka durum var
Sizin şehrin kızlarında savcı bey
Yaklaşanı ta yürekten vururlar
Kan kokuyor gözlerinde savcı bey

Gayeleri gönül kırmak dal gibi
Bakışları çifte favül bal gibi
Ülkeler fethetmiş bir kral gibi
Gurur dolu pozlarında savcı bey

Kaş yaparken, göz çıkarır elleri;
Çok silahtan tesirlidir dilleri
Hayret ettim, bir tuhaf ki halleri
Poyraz eser yüzlerinde savcı bey

Derviş olup çıktım tığsız, tebersiz
İlk görüşte avladılar habersiz
Pişirdiler beni tuzsuz, bibersiz
Kebap oldum közlerinde savcı bey

Bölüştüler gönlüm ile aklımı
Davacıyım, ara benim hakkımı...
Bir yol göster, haklı mıyım, haksız mı?
Yorulmayım izlerinde savcı bey.

ADAMINA GÖRE
Nas olur, kanun olur diktatörün sözleri
Ya ıslatır donları, ya yaşartır gözleri
Kimileri dağları dar elekten geçirir
Kimileri ya çukur, ya dağ yapar düzleri.

ALIŞKANLIK
Bu kirli düzenin düzenbazları
Azrail'e rüşvet vermeyi dener
Ölünce dünyanın en kurnazları
Torpille cennete girmeyi dener

AMAN DİKKAT
Haramsız mal azaldı, haramzade çoğaldı
Bu çağda helâl yemek büyük cesaret ister
İnsanı sıfatıyla anmak geride kaldı
Domuza domuz demek büyük cesaret ister.

ANADOLU GEZİSİ
-1-
Ter kokuyordu Çukurova tarlaları
Irgat Türküleri duyuluyordu uzaktan
Ekin biçiyordu yalınayak köy kızları
Elleri kabarıyordu oraktan.
Gökbelen dağlarına yağmur yağıyordu;
Yetimler mahallesinde bir çocuk ağlıyordu

-2-
Kan kokuyordu doğunun çimenli yayları;
Silah sesleri geliyordu Şırnak'tan.
Oğulsuz koymuşlardı ak saçlı anaları;
Tütünler tedirgin olmuştu ocaktan.
Cilo dağlarında kamalaklar üşüyordu;
Garipler köyünde bir gelin düşünüyordu

-3-
Yosun kokuyordu Karadeniz'in mavnaları;
Yırtık havalar döküyordu parmaktan.
Bıçak gibi bir soğuk biçiyordu baharı;
Dal boylu gençler gidiyordu bıçaktan.
Ilgaz dağlarında kurtlar uluyordu.
Bekarlar kahvesinde bir adam uyuyordu.

-4-
Şehvet kokuyordu Ege'nin bereketli ovaları;
Taze bedenler soyuluyordu ahlaktan.
Tedirgin etmişlerdi bizim havaları;
Yadırgı seleri geliyor plaktan.
Çatalkaya dağında kartallar dönüyordu;
Bir nesil yaşıyor, bir tarih ölüyordu.

ANADOLU SEVGİSİ
Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,
Hele boz dumanlar çekilsin de gör.
Her haftası bayram,her günü düğün,
Hele yaylalara çıkılsın da gör.

Bilmezsin ovalar nasıldır bizde;
Kağnılar yollarda,yoncalar dizde...
Saydıklarım damla değil denizde,
Hele bir ekinler ekilsin de gör.

Görmedin sen bizim mavi suları,
Karlar eriyince kırar yuları...
Köpük olur beyaz,sel olur sarı;
Hele taştan taşa dökülsün de gör.

Sen bizim köyleri görmedin ki hiç,
Yolları toz,çamur,evleri kerpiç.
O kirli kabukta,o en temiz iç;
Hele bir yakından bakılsın da gör.

Anlamaz,bilmezsin sen bizim halkı,
Sevgiyi bulasın,yakına gel ki...
Kalıplar gerçeği göstermez belki
Gönül perdeleri sökülsün de gör.

ANADOLUDA BAHAR
İlkbaharı geldi Anadolu'nun,
Silifke'de çiçek açtı nar şimdi.
Her tarafı yeşillendi Bolu'nun,
Sultandağı benek benek kar şimdi.

Eğri yollar yaylaların kuşağı
Çayır, çimen sevgililer döşeği,
Hora teper Sürmene'nin uşağı,
Dadaşların oynadığı bar şimdi.

Durgun çayı köpüklendi Daday'ın,
Palmiyeler zümrüt tacı Hatay'ın
Çukurova cennetidir bu ayın;
Aydın ili efelere dar şimdi.

Gönül dile gelir kaval sesinde.
Boz martılar düğün yapar Mersin'de,
Isparta'nın renk renk gül bahçesinde
Bülbüllerin neşesini gör şimdi.

Cıvıl cıvıl, sessiz duran yuvalar,
Kelebekler birbirini kovalar.
Halı gibi nakışlandı ovalar...
Bölük bölük sarı, yeşil, mor şimdi.

Aşıklar diyarı Elbistan ili...
Olur bu mevsimin bağ-ı İrem'i,
Her çeşmenin üç-beş tane güzeli,
Her çiçeğin bir arısı var şimdi.

Çıkıp baksan Çamlıca'nın başına,
İki kıt'a bir boğazda aşina...
Karakoç'um, gel, yorulma boşuna,
İstanbul'u tarif etmek zor şimdi.

ARSIZ ADAM
Ayıp ne, günah ne, bilmiyor adam
Yüzüne tükürsen silmiyor adam
Memleketi dilim dilim diliyor
Karpuzu yutuyor, dilmiyor adam!

ASKERE MEKTUP
Aziz dostum, sen bu ilden gideli,
Sekiz mevsim geldi-geçti duydun mu?
Gine kar koymadı baharın yeli,
Şeftaliler çiçek açtı duydun mu?

Memiklerin Iraz için Kel Durdu,
Sinan oğlu Muharrem’i öldürdü
Keş Ahmet bayram da namaz kıldırdı;
Kerim Ağa köyden göçtü duydun mu?

Çavuşların yumuk gözlü Tahir’i
Kahve yaptı kırk senelik ahırı,
Erkek Fatma, Dişi çürük Mahir’i
Güpegündüz aldı kaçtı duydun mu?

Ala-kardır Binboğa’nın yücesi.
Asker oldu Halime’nin kocası.
Sazlıköy’ün ilerici hocası
Minarede şarap içti duydun mu?

Dikkat eyle; anlam çıkar sözüm den;
Bir hızarcı geldi Mercanözü’nden
İpsiz Mustafa’nın tek boynuzundan
On altı çift tahta biçti duydun mu?

Kenan’ların sarı saçlı Reşad’ı
On çocuğun anasını boşadı,
Sultan serbest kaldı, sarhoş yaşadı,
Hürriyeti yeni seçti duydun mu?

On iki gün önce yaptık bir seçim,
Tekgöz murdar öldü partisi için.
Nasreddin Hoca’nın dediği biçim;
”Dünyayı yanlışsız ölçtü(!)” duydun mu?

Daha bunlar bildiğimin yarısı,
Gelecek mektuba kalsın gerisi.
Bu yıl Karakoç’un gönül arısı
Çiçekten çiçeğe uçtu duydun mu?

AŞK HİKAYESİ
Başımdan bir kova sevda döküldü
Islanmadım, üşümedim, yandım oy!
İplik iplik damarlarım söküldü
Kurşun yemiş güvercine döndüm oy!

Yağmur yorgan oldu, döşek kar bana
Anladım ki kendi gönlüm dar bana
Alev dolu bardakları yâr bana
Sunuverdi içtim içtim kandım oy!

Sevgi ektim, naz biçmeye çalıştım
Ne zamana, ne kendime alıştım
Kırk senede yedi hasret bölüştüm
Yedi dünya bana düştü sandım oy!

Gönül şahinimi yordum gerçeğe
Sonsuzda yüzümü sürdüm gerçeğe
Teselliden kanat kırdım gerçeğe
Tecellinin sinesine kondum oy!

AYIP
Kara gözlüm bu ayrılık yetişir,
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.

Ayların sırtında yıllar taşındı,
Sanma ki garibi eller düşündü.
Bebekler evlendi,yollar aşındı
Kozalaklar çınar oldu gel gayrı.

Hesap et sen,gurbet ile
Otuz ay tutuldu kolay mı dile?
Hapisler,sürgünler,esirler bile
Sılasına döner oldu gel gayrı.

Gönlüm sende,gözüm yollarda durdu,
Saat isyan etti,takvim kudurdu.
Hasret hançerini bağrıma vurdu
yüreciğim kanar oldu gel gayrı.

Emeği boşadır yuvasız kuşun...
Nerdeyse toprağa değecek başın.
Beni düşünmezsen kendini düşün
Herkes seni kınar oldu gel gayrı.

AYNALARIN ÖTESİ
Her ne kusur varsa geçen zamanda;
Suçsuzdur aynalar, ela gözlü yar
Mecnunlar Mevla'yı bulursa canda,
El olur Leylalar ela gözlü yar

Güzel açar güzelliğin sergisin
Gün ağartır kara saçın örgüsün...
Muhabbet faslında ölüm türküsün
Kim söyler, kim çalar ela gözlü yar

Estikçe iş çıkar işin içinde;
Gençliğin hasret yer sevda göçünde
Bilmez misin, dört mevsimin üçünde
Kar olur yaylalar, ela gözlü yar

Alı al, yeşili yeşilde ara;
Ahirete gider kalbdeki yara...
Ne yapsan bir daha çıkmaz dallara,
Dökülen ayvalar ela gözlü yar

Vakit dolar, nakit biter kasanda...
Sevda bir kitaptır gönül masanda;
Okusan da olur, okumasan da...
Kapanır sayfalar ela gözlü yar

AYNANIN İKİ YÜZÜ
Bir zirvede habire şiştikçe şişene bak
Bir tabanda her adım yıkılıp düşene bak
Bir ülke yansa bile yan gelip yatanlara
Bir yangın söndürmeye çarıksız koşana bak.

AYRILIK HAVASI
Ben nefret eyledim sizin gerçekten
Yalanı severim, yalanı gayri
Tiksindim bülbülden, gülden çiçekten
Yılanı severim, yılanı gayri

Yıllarca boş yere canımı sıktım
Nihayet yol buldum çığırdan çıktım
Beyden efendiden sayından bıktım
Ulanı severim ulanı gayri

Sapıtmış bu diye beni yeriniz
Hakkımda bin türlü hüküm veriniz
Omuzumda yüktür dirileriniz
Öleni severim öleni gayrı

AZINLIK
Satıcı simsarlar verdi el ele
“Bölünmez” ülkeye girdi azınlık.
Her yana dal-budak saldı mesele
Postunu divana serdi azınlık.

Kaboğlu fitneyi doldurdu kaba
Gösterdi olağan dışı bir çaba
Oran baskın çıktı, dedik merhaba
Ortamı sinsice gerdi azınlık.

Yazmadı tarihler böyle hinliği
Şaşırttı şeytanı kurul cinliği
Bu kasap mantığı, bu pişkinliği
“Al kurtul” ödülü, gördü azınlık.

Düşündüm, kimlerle yarıştı aklım
Nihayet öfkemle barıştı aklım
Okudum raporu, karıştı aklım
Saydım beş kişinin dördü azınlık.

Avrupa yurdumu bölmek istiyor
En az beş parçada görmek istiyor
Tez günde mezara gömmek istiyor
Amacı, gayesi, derdi azınlık.

Doymadılar yiyip içtikleriyle
Onulmaz yaralar açtıklarıyla
Devşirme güruhtan seçtikleriyle
Jokerleri öne sürdü azınlık.

Haçlı Avrupa’sı düğmeye bastı
Yerli uşakları fikrini kustu
Gözcüler uyudu, sözcüler sustu
Yuların ipini kırdı azınlık.

Papaz kilisede tezgâhı kurmuş
Anahtar satarak milyarlar vurmuş
Diyalog esnafı selâma durmuş
Muradı maksada erdi azınlık.

Kayboldu hamamın tarağı, tası
Bitmedi irtica paranoyası
“Ekümenlik Patrik” oyunun as’ı
Hatayı, Mardin’i sardı azınlık.

AB yollarına düşer gideriz
Gelme deseler de koşar gideriz
Bir garip âlemde yaşar gideriz
Bekliyor kapıda ferdî azınlık.

Kimliğin Türk, dinin İslâm, orda kal
Yazılan raporu oku, ibret al
Ey sahibi devlet, söyle, bu ne hâl? !
Diyorlar ki “Türk’ü-Kürdü azınlık”


BBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBB


BALABANIM
Geldi gönderdiğin şiirden mektup
Arada bir böyle yaz Balaban'ım
Zaman siciminin ucundan tutup
Bazen bağla, bazen çöz Balaban'ım

Fikir gölü derinleşir girdikçe
Dostluk gülü gümrah açar derdikçe
Sıhhat, zaman, mekan, imkan verdikçe
Cevapsız bırakmam, söz Balaban'ım

Ahval-i aleme kafayı takma
Allah Kerim, sabrı elden bırakma
İlmi düstur eyle, imanı sakla
Gayrisi savrulan toz Balaban'ım

Huzur içte gerek, kabukta değil
Vuslat acelede, çabukta değil
Akıl da baştadır, topukta değil
Çile yemekteki tuz Balaban'ım

Ahlakı, töreyi kenara atan
Dine 'Afyon' diyen, vatanı satan
Müslüman olamaz, Türk değil zaten
Dayanmaz görmeye göz Balaban'ım

Demişler ya 'Kuvvet birlikten doğar'
Kar, yağmur zamanı gelince yağar
Nasihatım o ki dinlersen eğer
İşaret 'ben' değil 'Biz' Balaban'ım

Çevremizi saran türlü ihanet
Gün geçtikçe görünüyor daha net
Başlangıçta bilmek değil kehanet
Bağrımıza girmiş köz Balaban'ım

Zaman geldi esir olduk maddeye
Zaman geldi hasır olduk caddeye
Zaman geldi küsur olduk şetteye
Daha bunlar bize az Balaban'ım

Dört yanımı gurbet yazmış kaderim
Dosttan mektup gelir, biter kederim
Gözlerinden öper, selam ederim
Aydınlık günlerde gez Balaban'ım

BAMBAŞKA
Doktor, benim derdim bambaşka bir dert;
Ağrıyan yerimi sorma boşuna.
Yazdığın reçete değer mi zahmet?
Kağıtla kalemi yorma boşuna.

Kerem eyle, fayda vermez yardımın;
Tıp ilminde çaresi yok derdimin;
Her tarafı gurbet olmuş yurdumun;
Düşünceme tuzak kurma boşuna.

Gönlüm yığın yığın hasret yüklüdür;
İçimde tarifsiz keder saklıdır
Sökemezsin yaralarım köklüdür;
Merhem sürüp, sargı sarma boşuna.

Dost yolları nakışlandı kanımdan;
Sevdiklerim vergi keser canımdan;
Sükuta muhtacım, ayrıl yanımdan,
İncitip günaha girme boşuna.

Aşk koymuşlar ıstırabın adını;
Alamadım yaşamanın tadını
Yapacaksan eğer bana yardımı,
Öldür kurtar, ilâç verme boşuna.

BAYRAMLAR BAYRAM OLA -1
Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine

Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı..

Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu

Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı..

Düşündü kış yakın, evde odun yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok

Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını
Adam “evet” dedi, sıktı dişini..

Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara

Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı
Adam “öyle” dedi, bağrında sızı..

Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Aylar, yıllar, günler erirken yasta

Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı
Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı..

BAYRAMLAR BAYRAM OLA -2
Ana, bu bayram mı? . Aman çok ayıp
Çocukken gördüğüm bayramlar hani?
Mübarek elleri öpüp, koklayıp
Yüzüme sürdüğüm bayramlar hani?

Hani ya o özlem, hani ya o tad?
Ne dışım kaygusuz, ne içim rahat
Haftalar öncesi her gün, her saat
Babamdan sorduğum bayramlar hani?

Nur yağan geceler, gündüzler nerde?
Neşe paylaştığım öksüzler nerde?
Dost yollar, dost evler, dost yüzler nerde?
Huzura erdiğim bayramlar hani?

Kar çiçeğim solmuş kar yatağında
Can verir ırmağın dar yatağında
Arife gecesi yer yatağında
Üstüme serdiğim bayramlar hani?

Bayram demek takvimdeki yazı mı?
Bayram hasret, bayram ağrı, sızı mı?
Açıp yüreğimi, yumup gözümü
Özüne girdiğim bayramlar hani?

Bayram af günüdür, barış günüdür
Bayramlar rahmete giriş günüdür
Bayram, Hak menzile varış günüdür
Gönlümü verdiğim bayramlar hani?

BAYRAMLAR BAYRAM OLA -3
Kalkarım her sabah kötü bir günde
Yüreğim zindanda, sevgim sürgünde
Engeller yol vermez, gelemem oğul!

Taşırım başımda başıboşları
Konuşur karşımda mezar taşları
Diriler dil vermez, bilemem oğul!

Tecellim çiledir, çeker giderim
Gözyaşı selinde akar giderim
Dostlarım el vermez, kalamam oğul!

Hasretim göl göldür, hicranım nehir
Toprağım kor ateş, havam som zehir
Arılar bal vermez, alamam oğul!

Ben aşka koşarım, aşk beni vurur
Yaklaştığım deniz içimde kurur
Bahçeler gül vermez, gülemem oğul!

Bayramlar kurşundur, canımda kalır
Yazdığım tebrikler yanımda kalır
Postacı pul vermez, salamam oğul!

BAYRAMLAR BAYRAM OLA -4
Yağma var yukarı katta
Benim canım çıkar altta
Çabalarım, akar terim
Allah kerim.

Zulüm köklendi, dallandı
İşkenceler “yasal”landı
Küfür içer, zılgıt yerim
Allah kerim.

Yokluk kırıyor dizimi
Zamlar güldürür yüzümü(!)
Sıkıntıdan kalkmaz serim
Allah kerim.

Bayram gelmiş.. gelir belki
Ben tebrik-mebrik bilmem ki
“Bayram bayram ola” derim
Allah kerim.

BAYRAMLAR BAYRAM OLA -5
Giden Bayramlardan almadık bir tad
Gardaş bu senenin bayramı nasıl?
Şenay’larda bayram her gün, her saat
Elif’in, Döne’nin bayramı nasıl?

İçinde boğulduk derdin, acının
Uykusu bitmedi şeyhin, hacının
Üç gardaşı şehit veren bacının
Oğulsuz ananın bayramı nasıl?

Neşe topuğumda, elem boyumda
Sen çoğunu anla, ben az deyim de
Kim öldü, kim kaldı garip köyümde
Ya bizim hanenin bayramı nasıl?

Dert deşmek değildir gayem, niyetim
Düşündükçe sızlar kemiğim, etim
Gelini dul kalmış, torunu yetim
Ak saçlı ninenin bayramı nasıl?

Hangi eller sürer suçluyu suça
Güdümlü başların destesi kaça
Kimler zorlanıyor gönülsüz göçe
Boş kalan binanın bayramı nasıl?

İşkence altında ezilir canlar
Masum yiğitlerle dolu zindanlar
Ses verin mezardan ulu sultanlar
Yusuf-u Kenan’ın bayramı nasıl?

Bizden sandığımız bize yabancı
Görünen simalar göze yabancı
Kabukta bayram var, öze yabancı
Söyleyin, mânânın bayramı nasıl?

Sabahtan haber yok, ufuklar kara
Semerkant kan ağlar, yanar Buhara
Keşmir, Kâbil, Kerkük hasret bahara
Kudüs’ün, Sina’nın bayramı nasıl?

Ayşe’nin bayramı gözyaşı, firak
Sultan’ı derdiyle baş başa bırak
Sormadan geçemem, etmişim merak
Nükhet’in, Nana’nın bayramı nasıl?

Mücahit, maddeye yapar akını
Devrimci, soygundan tutar yükünü
Biz toprağa verdik Hikmet Tekin’i
Kotil’in, Zana’nın bayramı nasıl?

Doğduğundan beri çamlar deviren
Ekranda iftira, yalan savuran
Salyası, ülkeyi göle çeviren
Boynuzlu dananın bayramı nasıl?

BAYRAMLAR BAYRAM OLA -6
Âlem-i İslâm’a rahmet su gibi
Aksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.
Evleriniz cennet kokusu gibi
Koksun, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Zindan “medrese”dir, gam yayla size
Farkı yok bin yılın bir ayla size
Melekler yukardan gıptayla size
Baksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Uygur, Kazak, Kırgız, Azerî’nizden
Gitmesin gardaşlık nazarınızdan
Zalimler, zulmünü üzerinizden
Çeksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Süleyman esir de, Simon neden hür?
Hiç durma dünyanın yüzüne tükür..
Müslümanın sesi münafıktan gür
Çıksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Serilsin gönüller döşek misali
Patlasın sevgiler fişek misali
Hakikat, durmadan, şimşek misali
Çaksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Haksızlık almasın Hak’kın yerini
Aşsın boyunuzdan aşkın derini
Kimi gözyaşını, kimi terini
Döksün, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Kök bir, dallar ayrı ki, İslâm bir gül
Afganistan bir gül, Türkistan bir gül
Vahdet bahçesine her insan bir gül
Diksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Mağdurlar, mazlumlar ersin felaha
Vuslata varanlar varsın bir daha
İrfan tohumunu gece, sabaha
Eksin, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Kandır zalimlerin zulüm çiçeği
Öldürür cehalet, ölüm çiçeği
Gençler yakasına ilim çiçeği
Taksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Şehide toprağın hürmet-i aşkı
Anadan fazladır şefkat-i aşkı
Rab’bim yüreklere ülfeti, aşkı
Soksun, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Hazreti Resül’ün nurlu katına
Gitmek isteyenler binsin atına
Küfrün saltanatı yerin altına
Çöksün, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

Ne makam, ne para, ne senet, ne çek...
“Kurtuluş İslâm’da” vallahi gerçek
Bu mübarek sevda bizleri tek tek
Yaksın, BAYRAM OLSUN BAYRAMLARINIZ.

BAYRAMLAR HÜRMETİNE
Çift bayram tanırız ışıktan, nurdan
Birisi Ramazan, birisi Kurban...
Ya Rab, bayram eyle bayramımızı
Yıka gönülleri kirden, çamurdan

BEBEĞE ÇAĞRI
Soyguncu soysun da, vurguncu vursun
Sen ana karnında boşa durursun
Doksan günde çık gel dokuz ay dursun

Doğmaya gayret et, doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Üçkağıtçı düzen geçip gitmeden
Her ocakta üç- beş baykuş ötmeden
Çabuk ' Devlet malı deniz' bitmeden

Doğmaya gayret et, doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Makam armağandır, koltuk hediye
Muhkem ilamlar var ' rüşvet ye' diye
Ne diye beklersin söyle ne diye?

Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Göz kırpınca sıfırı çok sayılar
Zirveye tırmandı topal ayılar
Yağcı yeğen arar haydut dayılar

Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Artık banka soymak basit eğlence
Günde milyar hiçtir ' yurtsever genc' e(!)
Dünyaya duhül et, gel biraz önce

Doğmaya gayret et dogmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Tez çık, haram süt bul, beleş kundak bul
Yalancılık mübah, yüzsüzlük makbul
Hukuksal açıdan bir ' olanak' bul

Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

Adi ekranlarda iğrenç yüzü gör
Halkı tiksindiren bir kof dizi gör
Önce onları gör, sonra bizi gör

Doğmaya gayret et doğmaya bebek
Sonra geç kalırsın yağmaya bebek

BEBEĞE İHTAR
Geçmişte yağmanın hasat dönemi
Acele gel diye çağırdım seni
Şimdi iş değişti dur, dinle beni
Dokuz aylık yolu altmış ayda çek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.

Emmin, dayın annen, baban kereste
İşçi, memur, çiftçi, çoban kereste
Çarşı, pazar, yazı-yaban kereste
İnsanlar ya mertek, ya orta direk
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.

Doğarsan üç günlük iş bulamazsın
Acıkırsın, ekmek, aş bulamazsın
Ucuz toprak, beleş taş bulumazsın
Yaşamak rezillik, rüsvaylık demek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.

Arı peteğinde ağulu bal var
Kaçıp kurtulmaya ne yön, ne yol var
Sıkıver dişini, annene yalvar
Buradan rahattır orda beklemek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.

Kurtlar sülük oldu, sıyrıldı posttan
Kaçan kurtuluyor, ahbaptan dosttan
Değişti bahçıvan, bozuldu bostan,
Hıyarlar acıdır, karpuzlar kelek
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.

Vaziyet bambaşka vaziyet oldu
Yaşamak işkence, eziyet oldu
Dalkavukluk üstün meziyet oldu.
Sanatkârlar sansar, dâhiler şebek
Sözümü dinlersen hiç doğma bebek.

BEBEĞE SİTEM
"Aman gelme" dedim, bak geldin işte
Dünyaya meylin var, beşer’sin bebek
Bir bilsen dünyamız neyin nesidir
Ayırır ağzını işersin bebek.

Kimisi su katar içtiğin süte
Kimisi at sokar yediğin ete
Günahtan, hileden, haramdan öte
Zulmet kuyusuna düşersin bebek.

Yukarıya gitsen'köle'sayarlar
Aşağıya insen tefe koyarlar
Her saat bir başka renge boyarlar
Baktıkça sen sana şaşarsın bebek.

Önün bal-petekli, elin mühürlü
Omuzun kötekli, dilin mühürlü
Haftan ipotekli, yılın mühürlü
Aydan, günden mahrum yaşarsın bebek.

Sevgimiz rüşvettir seversek seni
Aldatmak içindir ne versek seni
Kalleş çağımızla eversek seni
Gerdeğe girmeden boşarsın bebek.

BEKLEMEK...
Sarıcadüzü'nde bir yığın toprak
Sulanır her sabah göz yaşlarımla
Mihriban, Mihriban uyan da bir bak!
Hasret düğüm düğüm ak saçlarımda
Ardıçlı ağaçlarda gene ay doğar...
Akasya gölgeleri delik - deşik...
Bir pınar ağlar sabahtan akşama dek
Yapraklar sallanır, ışıklar söner
Büyüdükçe büyür içimde bir dert
BEKLEMEK...

BEKLEYİN
Mehmetçiğe yağan kar, size de yağar bir gün
Anaların tükrüğü sizleri boğar bir gün
Her ırmak, mecrasına akacaktır sonunda
Sanmayın ki şu güneş batıdan doğar bir gün.

BEN..
Ben: Karlı dağların deli rüzgârı..
Ben: Tozlu yolların demirbaşıyım.
Ben: suyu kurumuş sevgi pınarı...
Ben: Toprak bekçisi, mezar taşıyım.

Ben: Hep yıllar yılı kanayan çıban...
Ben: Fikir sürüsün yitiren çoban.
Ben: Hayâl peşinde çarıksız taban...
Ben: gurbet ağzında bulgur aşıyım.

Ben: çürük bir gemi aşk denizinde..
Ben: Yağmur damlası dostun izinde.
Ben: Yanıp kül oldum aşkın közünde...
Ben: Kara sevdanın dert yoldaşıyım.

Ben: Koyu düşmanım yersiz gülüşe
Ben: Düşüvermişim bitmez bir düşe
Ben: Bıldır ağlarım bu yıl ölmüşe...
Ben: Bensiz duygunun ilk savaşıyım.

Ben: Gönlü aklına uymayan deli..
Ben: Az düşünceden doymayan deli.
Ben: Beni ben diye saymayan deli...
Bırakın, ben benden uzaklaşayım.

BENİ DE ÇAĞIR
Çileyi koklayıp gül niyetine,
Zindana girersen beni de çağır.
Sabrı, kanaatı bal niyetine
Ekmeğe dürersen beni de çağır.

Bazen iki dünya sığar içime,
Bazen iki güneş doğar içime.
Bazen gam yağmuru yağar içime
Sen beni ararsan, beni de çağır.

Dostların var ise divanelerden,
Göz yaşın aktıysa minarelerden.
Binlerce senelik viranelerden
Birşeyler sorarsan, beni de çağır

Ezelin ezelden öncesi vardı,
Yine sonsuzluktur sonsuzun ardı.
Zaman yumağına bizi kim sardı?
Aklını yorarsan beni de çağır.

Dışarda göz yanar, içerde yürek,
Taahhüt ehline tahammül gerek.
Mazlum yarasına merhem diyerek
Göz yaşı sürersen beni de çağır.

BENZETTİLER
Yeni bir afyondur yenen her lokma
Biber avrupalı,tuz avrupalı.
Gülücükler sahte kirpikler takma
Dudak Avrupalı,göz Avrupalı.

Bebeklikte benliğini yitiren
Tepe tepe tepemizde oturan
Bizi çıkmazlara alıp götüren
Ayak Avrupalı,iz avrupalı.

Birisi diskoda içer kıvırır
Birisi kulüpte konken çevirir
Yapmasını bilmez ki yıkar devirir
Ana avrupalı,kız avrupalı.

Kalıba uydurdu uyduklarımız
Yazmakla bitmez ki duyduklarımız
Paris modasıdır giydiklerimiz
Astar avrupalı,yüz avrupalı

En mahrem yerlerin kalktı örtüsü
Beş santim tırnaktır ellerin süsü
Bütün bunlar medenilik ölçüsü
Cilve avrupalı naz avrupalı

İster sari deyin isterse ırsi,
Büyük revaç buldu makbulün tersi
Duyduğumuz 'okey,adiyös,mersi'
Ağız avrupalı söz avrupalı

Her gün karşımıza on zıpır çıkar
Bağırır,çağırır,devirir yıkar
Dinler kulağımız gözümüz bakar
Şarkı avrupalı,saz avrupalı.

Başımız ayıkmaz binlerce halttan
Örf,adet gemimiz delindi alttan
Analar Muğla'dan Van'dan Tokat'tan
Bebek avrupalı bez avrupalı

Sahnede ekranda hıyar dinleriz
Deliye,densize uyar dinleriz
Saçma çığlıkları duyar dinleriz
Şarkı avrupalı saz avrupalı

Herkes soyunuyor açılmıyor ki
Sokakta boynuzdan geçilmiyor ki
Müslüman gavurdan seçilmiyor ki
Şekil avrupalı,poz avrupalı

Türklük bu mu desem bu diyecekler
Şampanyayı sorsam su diyecekler
Bir gün kökümüze hu diyecekler
Kabuk avrupalı,öz avrupalı.

BEREKET
Aşk dedin, bağrıma soktun bıçağı
Akan kanım göl olmadan tükenmez
Sevda kokan bu yaranın çiçeği
Petek petek bal olmadan tükenmez

Hasret nedir? Yarına sor, düne sor
İnanmazsan dönder-aktar gene sor
Sensiz geçen geceleri bana sor
Saatleri yıl olmadan tükenmez

Görsem derim biçimini, rengini
Kötü talih yüksek yapar engini
İçimdeki bu sevginin yangını
Kemiklerim kül olmadan tükenmez

BEŞİNCİ MEVSİM
Düştü can evime dördüncü cemre
Dünyayı üçüncü gözümle gördüm.
Dörtyüz seksenbeş gün çekti bir sene
Onaltıncı aya takvimsiz girdim.

Aynalara baktım korku gösterdi
Saatler her sabah kırkı gösterdi
Namlular, nişanlar Türk'ü gösterdi
Hayatım boyunca hedefte durdum.

Gül sundum yediler, koklamadılar
Armağan can verdim saklamadılar
Gittim... gelir diye beklemediler
Kaybolan gölgemi yollara sordum.

Getirdim yanıma ay'ı bir karış
Ölçtüm ki dağların boyu bir karış
Şehiri bir adım, köyü bir karış
Damlada denizdir en küçük derdim.

Savurdum, eledim, seçtim zamanı
Yaprak, yaprak tel tel açtım zamanı
Haftada üç asır geçtim zamanı
Nerye gittimse zamansız vardım.

Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim
Yazık, kuklalara sığmadı sesim
Yaşadığım şimdi beşinci mevsim
Çağın çilesini sırtıma sardım

BIRAKIN KALSIN
Çokta kederlenir, az da gülerim
Ustura ağzında düşüncelerim
Deliliktir belki...bırakın kalsın

Doğan her bebeğin hakkı var bende
Öğütülen benim her değirmende
Ne sonu, ne ilki...bırakın kalsın

Sevdam büyüdükçe dünyam dar olur
Zamandan çıktığım zamanlar olur
Ve öyle güzel ki...bırakın kalsın

Saatler ya geri, ya hep ileri
Kıran yok hileli terazileri
Umutlar ırakta...bırakın kalsın

Onbinlerle sohbet onbin nafile
Dönmüyor toprağa giren kafile
Öfkeler yürekte...bırakın kalsın

Ne yarım tam yarım, ne bütün tamam
Yolcular anlamaz, ben anlatamam
Tren son durakta...bırakın kalsın

Gelir beni yakar suya düşer kor
Düşünen baş çekmek, dert çekmekten zor
Kutsaldır bu yara...bırakın kalsın

Dursun, ayazına uyandığın kış
Dursun ki şevk ile sürsün bu yarış
Lüzum yok bahara...bırakın kalsın

Yıkılır, yırtılır her kalın perde
Hesaba çekilir dünya mahşerde
Yazın şu duvara...bırakın kalsın

BIRAKMIYORLAR
Yad elden yanıma çağırdım seni
Gelmek istiyorsun bırakmıyorlar
Rüyada, mektupta albümde seni
Bulmak istiyorsun bırakmıyorlar

Umutlar hayaldir acılar gerçek
Çileye mahkumsun, kim ne bilecek
Ya bir kuru selam, ya bir top çicek
Salmak istiyorsun, bırakmıyorlar.

Otuz yıl ağladın hep yana yana
Yeter, yazık diyen olmadı sana
Vefasız dostluğa kalleş zamana
Gülmek istiyorsun bırakmıyorlar

Çalış derler ayak, bağlı el bağlı
Konuş derler, dudak bağlı, dil bağlı
Kalk git derler, kapı bağlı, yol bağlı
Kalmak istiyorsun bırakmıyorlar

Aydınlık ararsın hergün her yere
Çekerler önüne yedi kat perde
Zulüm kimden gelir, adalet nerde?
Bilmek istiyorsun bırakmıyorlar

Yıllar boyu uykuların bölündü
Uçacakken kanatların yolundu
Hayat hakkın vardı elden alındı
Ölmek istiyorsun bırakmıyorlar

BİR AŞK BULSAM
Bir aşk bulsam, yağmurunda ıslansam
Bir dost bulsam, irfanında beslensem
Bir dağ bulsam, sinesine yaslansam
Yalnızlığım bitermola, bilmem ki?

BİRAZ DA KİTAPLAR SENİ OKUSUN
Canlı bir kitapsın, yazarı Mevlâ
Açık dur, kitaplar seni okusun.
Yüzünde şavklansın nazarı Mevlâ
Eğilsin mehtaplar seni okusun.

Kasırga ol, döne döne zikir et
Her nefese on bin misli şükür et
Şüphe burgacında Hakk'ı fikir et
Uyansın girdaplar seni okusun.

Erisin geceler gündüze gel ki
Kalmasın tek engel bir düze gel ki
Secdede Rabb'inle yüz yüze gel ki
Minberler, mihraplar seni okusun.

“Ezel”in, “ebed”in şifresi sende
“Menfi”nin, “müsbet”in şifresi sende
Çözülsen de olur, çözülmesen de
Sorular, cevaplar seni okusun.

Aşktan, estetikten, ahenkten yana
Şiir, resim, müzik imrensin sana
Camiler, sebiller gelsin lisana
Hayırlar, sevaplar seni okusun

Bedenin coğrafya, tarihtir dünün
Ayrı ayrı sayfa saatin, günün
Dört kapısı açık dursun gönlünün
Alimler, erbaplar seni okusun.

Nefret boşta kalsın, aşk ile dol da
Işık, kılavuz ol gittiğin yolda
Kur'an'dan feyz alan bir mektup ol da
Yazdığın kitaplar seni okusun.

BİR DAHA
tevazu severdi,kaynatıp taşırdılar
girdi hırs ambarına,çıkamadı bir daha....

haramla yağladılar ,kibirle pişirdiler
bulanık gölettiler,akamadı bir daha....

yakın arkadaşları çöplük yaptı beynini
doldurdular ve sonra dökemedi bir daha....

kör dikişler atıldı kaypak iradesine
sökmek istese bile sökemedi bir daha....

soyundu inancından terk-i edep eyledi
şerefini göğsüne takamadı bir daha....

sürdü benlikatını karanlık geleceğe
dönüp de geçmişine bakamadı bir daha....

söndü yüreğindeki yanan aşk alevleri
uyanıp yeni baştan yakamadı bir daha....

yediği haram oldu içtiği haram oldu
ellerini haramdan çekemedi bir daha

borçlardan indirilmiş bayraktı haysiyeti
alıp tekrar yerine dikemedi bir daha...

terk etti güzelliği çirkinliğe sarıldı
girdiği bataklıktan çıkamadı bir daha....,

kürü baştacı yaptı dostlarına darıldı
diktiği putları yıkamadı bir daha...

kazancı beleş oldu ve kendisi leş oldu
ıtır gibi gül gibi kokamadı bir daha....

zirvenin yollarında döndükçe dönekleşti
ağzına helal lokma sokamadı bir daha....

dost oldu zalimlere görmedi mazlumları
gam çekmedi göz yaşı dökemedi bir daha..

BİR GÜZEL ÜLKÜ
Yüreklerde kök bağlayıp yaşayan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.
Ezelden ebede müjde taşıyan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Yesi'deki kutsal aşkın mayası
Malazgirt'te Alparslan'ın rüyası
Söğütteki has kilimin boyası
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Yunuslayın 'Et-kemiğe bürünen'
Selim ruhta Yavuz serdar görünen
Şems misali cümle kirden arınan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Bedenlerde Koç Köroğlu yüreği
Debreştikçe yakın eyler ırağı
İman kalesinin bayrak direği
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Riya duygusuyla dolup taşmamış
İlimden, irfandan uzaklaşmamış
Benlik çamuruna ayak basmamış
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Dedem Korkut töresiyle töreli
Edep, ahlâk, sevgi, saygı sıralı
Kırk yıl önce.. aklım erdi ereli
Bir güzel ülküdür günül verdiğim.

Her kapıda bir hesaba girmeyen
İnancından zerre taviz vermeyen
Dost alnına kara leke sürmeyen
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Mazlumun yoldaşı, zalimin hasmı
Kendine put yapmaz heykeli, resmi
Hak'tır, adalettir, rahmettir ismi
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Bu ülkü candadır, sokakta yatmaz
Güneştir.. bir doğdu, bir daha batmaz
Menfaat uğruna kimseyi satmaz
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Şiddeti, kavgası, kanı olmayan
İçinde öfkesi, kini olmayan
Sonsuza uzanan, sonu olmayan
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Bedir’den Bizans’a akıp gelen o
Küfür setlerini yıkıp gelen o
İlâhî kaynaktan çıkıp gelen o
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Sinan'da estetik, Itrî'de ahenk
Sebillerde hayat, kubbelerde renk
Mevlânâ'da ilim, Barbaros'ta cenk
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Nizâm-ı Âlem'dir Hak'kın sözü bu
Söylediğim cümle sözün özü bu
Tek damlada umman eyler bizi bu
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Ülkü demek makam, mevki, taç değil,
Ülkü demek totem, sembol, haç değil
Kul icadı kof ilkeler hiç değil,
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Taze filiz vermiş Edebali’yle
Çiçeklenmiş Hacı Bayram Veli’yle
Ulubatlı Hasan’daki hâliyle
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Şehitlerin kanlarıyla ıslanan
Destan olup mavera’dan seslenen
Atıf'larla Said'lerle beslenen
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Türk'e ihsan olmuş “Kavm-i Necip”lik
Boş hayâldir bu şerefe rakiplik
Hayatlar gergeftir, ameller iplik
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

Ne yazdımsa inanç, ahlâk, örf ile
Postaladım gönül denen zarf ile
Anlatılmaz yirmi dokuz harf ile,
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.

BİR YERDEN HER YERE MEKTUP
Sormayınız, görmeyiniz canlarım
Hakkınızı yiyip yutan burada
Dinlisini,dinsizini dinlerim
Besmeleye yalan katan burada.

Sofralara viski havyar dizilir
Fiatınız peçeteye yazılır
Sırtınızdan günde dört post yüzülür
Sizi soyup,sizi satan burada

Simsar siyasetçi,doktor,avukat
İnsan avlıyorlar her gün her saat
Hızlı köşe dönmek en üstün sanat
Kan gölünde balık tutan burada.

Ortada kol gezerken kıtlıklar,yoklar
Burda betonlarla delinir gökler
Kontlar,şansölyeler,baronlar,dükler
Kirli yağan,eğri biten burada.

Yürekler acısı bir garip alem
Rüşvetsiz imzaya yanaşmaz kalem
Pop müzik,şampanya.marlboro,salem
Gece gündüz keyif çatan burada

Kız,kadın pazarı sokağı,yurdu
Homoseksüeller çığlaşan ordu
Ne ahlak kaygusu ne namus derdi
Hızlı doğan erken öten burada.

Yazık..siz beğenir,siz seçersiniz
En çürük köprüden siz geçersiniz
Bilirim her zaman çar naçarsınız
Kör-kütük,zil-zurna yatan burada.

Hal gidiş bu minval bu vaziyette
Sabun işkencede,su eziyette
Rağbet ne ilimde ne meziyette
Aydınlığa çamur atan burada

Doğan bebek dost yemeye zorlanır
Düşündükçe içim dışım korlanır
Evlat sahiplenir ana horlanır
Ana vatan yavru vatan burada.

BİRLİK
Bilmeyen öğrensin, duymayan duysun!
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
Bölücü sapıklar aklına koysun
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Dünün insan yiyen kanlı çarkı yok!
Yüzlerde gam, gönüllerde korku yok...
Çerkezi yok, Kürdü yoktur, Türkü yok...
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Allah bir, vatan bir, bayrak bir beden
Yanlış yola sapmayalım bilmeden!
Doğu, batı diye ayırmak neden?
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Yırtılıp atılmaz tarih sepete!
Birlik oldu camide ve cephede;
Kore'de, Kıbrıs'ta, Kocatepe'de
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Nineler, dedeler, masum bebekler,
Bizlerden Huzurlu Türkiye bekler;
Tutuşsun el- ele kızlar erkekler:
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Kalacak adımız, kaldığı gibi,
Aleme velvele saldığı gibi
Tıpkı Sakarya'da olduğu gibi
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Ne zulmü severiz, ne kinimiz var!
Hayrı emreyleyen hak dinimiz var;
Dağlar, çağlar boyu yeminimiz var:
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

BİTMEZ BİR GARİP HİKAYE
Otuz yaz otuz kış aynı durakta
Bekle babam bekle can mı dayanır.
Kara yalanları beyaz kundakta
Sakla babam sakla can mı dayanır.

Her yanımız gurbet...hani ya sıla
Ömür bitmez çile ölüm fasıla
Günleri aylara ayları yıla
Ekle babam ekle can mı dayanır.

Çare say,çanak tut çağ zilletine
Sarmaz mı umutlar,sarpa çetine
Katır tırnağını gül niyetine
Kokla babam kokla can mı dayanır.

Nimetler kurnaza ülkü mazluma
Cehennem ettiler mülkü mazluma
Aldatıp her çeşit mülkü mazluma
Yükle babam yükle can mı dayanır.

Bedavacı çomak soksun davana
Arı çıksın sinek girsin kovana
Giden kussun gelen kussun divana
Pakla babam pakla can mı dayanır.

BİZE GÖRE
Beşyüz itten kaçan kurda
Kurt diyenler halt eylemiş
Şehit verilmeyen yurda
Yurt diyenler halteylemiş

Birlik ister bizden olan
Kör olsun milleti bölen
Siyasette yalan, dolan
Şart diyenler halteylemiş

Yazıklar olsun ismine
Gider yan verir hasmına
Vatandaşın bir kısmına
Kurt diyenler halteylemiş.

Ülkü bizim baş tacımız;
Şeker, bal olur acımız.
Çilemizdir ilacımız
Dert diyenler halteylemiş

Hamdolsun alnımız aktır;
Zalimden korkumuz yoktur
Hakikatin yönü tektir
Dört diyenler halteylemiş

Danışsınlar canlarına
Kalmayacak yanlarına
Marksizmin hayranlarına
Mert diyenler halteylemiş

Rahmet yağar ilik ilik
Aşk suyunu içer çelik
On niyettir ülkücülük
Art diyenler halteylemiş.

BİZİ NE BİLSİN
Herşey madde diyen şaşı dinliler
Türk-İslam fikrine karşı kinliler
Tezek yürekliler, turp beyinliler
Temelden berbatlar bizi ne bilsin...
Türk'üz; Türk yurdunda birlik isteriz
Müslümanız; düzen, dirlik isteriz
Ülkücüyüz; mazbut erlik isteriz
Nemrutlar, Seddatlar bizi ne bilsin...
Kimisi 'küçük' der, kimi 'az' görür;
Kimisi yolacak hazır kaz görür;
Kimi Bozkurtları binamaz görür;
Sahtekar hoyratlar bizi ne bilsin.

BİZİMKİLER
Üç cins at, üç cins tosun salsak yukarı kata
Üç gün sonra üç katır, üç sağmal inek çıkar.
Zamanda mı, yerde mi, yoksa bizde mi hata?
Yapıp uçurduğumuz kartallar sinek çıkar.

BOZGUNCU MAYMUN
Kart maymunlar yuvalandı ağaca
Soylu gülün saf rengini bozdular
Ötüyorlar kurbağaca, kargaca
Soylu dilin ahengini bozdular.
Bir Yağmur Bekliyorum

Bir yağmur bekliyorum, kuruyanı ıslatsın
Bir yağmur bekliyorum, tohumlara can katsın
Bir yağmur bekliyorum, silsin kirlerimizi
Bir yağmur bekliyorum, bizi bize anlatsın.

BU ÇAĞRI SANADIR
Bir damla SU gönder bana
Eğer gönderebilirsen
Ana sütü gibi tertemiz olsun
Bir damlası Karadeniz
Bir damlası Akdeniz olsun

Bir avuç TOPRAK gönder bana
Edirne koksun, Ağrı koksun
Her zerresi burcu burcu
Türkiye koksun
Anadolu’dan çağrı koksun

Bir dilim EKMEK gönder bana
Yiyince lezzetini hissedeyim
Bereketini hissedeyim
Köy köy, tarla tarla
Memleketimi hissedeyim

Bir demet ÇİÇEK gönder bana
Renkleri;
Sarı, kırmızı, beyaz ve mavi olsun
Râyihâsı, estetiği
semâvi olsun

Bir tutam SEVDA gönder bana
Veysel Garani’nin, Yunus Emre’nin
Sevdasından olsun
Mevlâna’nın Mevlâ’sından olsun
Sevdâların hasından olsun

Bir RÜYA gönder bana
Yürürken, otururken
Güneşi, Ayı seyredeyim
Aradan kalksın tüm duvarlar
Mâverâyı seyredeyim

Bir damla ALINTERİ gönder bana
Yazdığın ŞİİRLERİ gönder bana
Okumaya ihtiyacım var...

BU DÜNYA HANGİMİZİN
Bırak deli Haydar-bırak be gardaş
Kafayı bozmaya değmez bu dünya
İsterse hızlı dönsün isterse yavaş
Sen seni üzmeye değmez bu dünya

Fani diyen varsın desin sana ne
Gönül veren gitsin versin sana ne
Haydut vursun hırsız yesin sana ne
Gücenip kızmaya değmez bu dünya

Nerde kan akıtıp kavga verenler
Nerde şimdi sefasını sürenler
Ne götürdü kucağına girenler
Bir yırtık çizmeye değmez bu dünya

Kulpu yok ki neresinden tutasın
Sana göre lokma değil yutasın
İçine gireni Allah kurtarsın
Üstünde gezmeye değmez bu dünya.

Gel gitme kal desem kalamazsın ki
Ortadan böl desem bölemezsin ki
Git tekrar gel desem gelemezsin ki
Aldanıp azmaya değmez bu dünya

Almak-satmak, tapu-senef nafile
Toplayıp yığdığın servet nafile
Sıla nafiledir, gurbet nafile
Yağmaya tozmaya değmez bu dünya

Sınırlar çizilmiş konulmuş yasak
Beş para etmezdi bizler olmasak
Kısmen göz yaşı kan-kısmen kir pasak
Yıkayıp süzmeye değmez bu dünya

Senin benim ne ki? Küçük mü dar mı?
Hani kimin dostu, kimseye yar mı?
İnsan öldürmenin manası var mı?
Karınca ezmeye değmez bu dünya

Misafirsin, misafirlik suç değil,
Bakacaksan uzaktan bak, güç değil
Eti yenmez, koyun değil koç değil
Derisini yüzmeye değmez bu dünya

Kabuktur, manayı unutturmasın
Babayı, anayı unutturmasın
Boş hayal mevlayı unutturmasın
Tırnakla kazmaya değmez bu dünya

Arkası karanlık önü karanlık
Yarını karanlık, dünü karanlık
Kendine çağırır seni karanlık
Bir küçük hüzmeye değmez bu dünya

Cazibesi özelliği yok demem
Nakış nakış güzelliği yok demem
İki günde kaçar gider çok demem
Anlayıp sezmeye değmez bu dünya

Unutma ki yolcu yolunda gerek
Yolcunun azığı belinde gerek
İnsanlar insanlık halinde gerek
Mestolup sızmaya değmez bu dünya

Bilesin ha canım Haydar bilesin
Seni bekler soğuk mezar bilesin
Ebediyet ötede var bilesin
Tek satır yazmaya değmez bu dünya.

BU DÜNYA KİMİN DÜNYASI?
Yol üstünde biten çalı
Bu dünya kimin dünyası?
Ak çiçekli ayva dalı
Bu dünya kimin dünyası?

Gediklerde esen poyraz,
Yaprakları dalda koymaz
Gözler doysa gönül doymaz
Bu dünya kimin dünyası?

Her gün eski her gün yeni
Tükenmez gidip geleni
Canevimden vurdu beni
Bu dünya kimin dünyası?

Kar yağar kaybolur izler
Her nakış binbir sır gizler
Ufuklara dalan gözler
Bu dünya kimin dünyası?

Toprak basar kucağına
Güneş çeker sıcağına
Atar derdin ocağına...
Bu dünya kimin dünyası?

BU MEVTAYI NASIL TANIRSINIZ?
Giderken alkolden girdi komaya
Meyhaneyi yurt sayardı bu deyyus
Yemin eder 'pazar' derdi 'cuma'ya
Ağustosu mart sayardı bu deyyus

'Ben dahiyim, eşim-dengim az' derdi
İnat için 'zemheri'ye 'yaz' derdi
Kuşa 'kirpi', kurbağaya 'kaz' derdi
Kel sıpayı kurt sayardı bu deyyus

Nasipsizdi iman, edep, ahlaktan
Kin sağardı enayiden, ahmaktan
Biraz daha alçak idi alçaktan
Namertleri mert sayardı bu deyyus

Tam sapıktı, şer yollara sapardı
Heykel diker, ilah diye tapardı
Abdestsiz her yöne secde yapardı
Kıblegahı dört sayardı bu deyyus

Türklüğe düşmandı, hep kin güderdi
Yahudiye yaltakçılık ederdi
Hristiyan ile yola giderdi
Ermeniyi Kürt sayardı bu deyyus

Görgü şahidiyiz, yalan çok hocam
Tek güzel huyunu bilen yok hocam
Geberip giden var, ölen yok hocam
Doğruluğu dert sayardı bu deyyus.

BULDUKTAN SONRA ARAMA
Omuzumda sevda yükü
Yollarda Seni aradım.
Beste beste, türkü türkü
Tellerde Seni aradım.

Girdim yeşilden sarıya
Sordum ölüye, diriye
Çiçeği verdim arıya
Ballarda Seni aradım.

Aşk yalımı girdi cana
Gönlüm döndü gülistana
Gece-gündüz yana yana
Küllerde Seni aradım.

Yorulup demedim, yeter
Hasretin gözümde tüter
Keremden, Mecnundan beter
Çöllerde Seni aradım.

Bahçem çiçek, bağım gazel
Birleşir ebedle, ezel
Ayırmadım çirkin, güzel
Kullarda Seni aradım.

Ulaşmak için rahmete
Katlandım binbir zahmete
Karışıp söze, sohbete
Dillerde Seni aradım.

BÜYÜKLER BİLİR
Yalan dolan ile devran sürmeyi
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Milletin başına çorap örmeyi
Biz ne bilek beyim büyükler bilir

Rüşvet vermek rüşvet almak nasıl şey
Hazineden para çalmak nasıl şey
Terlemeden zengin olmak nasıl şey
Biz ne bilek beyim büyükler bilir

Erken palazlanıp erken ötmeyi
Değirmenler kurup baş öğütmeyi
Hele... meydan meydan adam gütmeyi
Biz ne bilek beyim büyükler bilir

Anlamayız kopya nedir, asıl ne
Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne
Üçkağıtta erkan nedir usul ne
Biz ne bilek beyim büyükler bilir

Viski, votka çekip keyif çatmayı
Dansöz kucağında stres atmayı
Milleti bölmeyi, vatan satmayı
Biz ne bilek beyim büyükler bilir

Seyrettikçe ana-baba filmini
Hissederiz baskısını zulmünü
Lisans üstü maskaralık ilmini
Biz ne bilek beyim büyükler bilir

Adettir gerekmez malumu ilam
Taklide günaydın, asıla selam
Ne hınzırlık varsa hasıl-ı kelam
Biz ne bilek beyim büyükler bilir.


CCCCCCCCC--------ÇÇÇÇÇÇÇÇÇÇ


CEVAPSIZ KALAN SUALLER
Yürü: duvar beton, otur yer beton
Tavana bakarsın ' bakma der' beton
- Yağmur kokan toprakların nerede?

Ne çiçekler açar, ne kuşlar öter
Yolların on adım ötede biter
- Serbest gezen ayakların nerede?

Her günü hasrettir haftanın ayın
Hani ya bayramın, düğünün, toyun?
- İlin, yurdun, konakların nerede?

Gönlün gamdan göçer, gama taşınır
Boş direkler boynu bükük düşünür
- Dalga dalga bayrakların nerede?

Deprem mi geçirdin, talan mı gördün?
Kanlı haydutlara haraç mı verdin?
- Obaların ocakların nerede?

İnancın cezalı, yüreğin tutsak
Konuşacak yerde çaresiz susmak
- Dudakların, dudakların nerede?

ÇEKTİRİRLER ÇEKİYORUZ
Ne çekersek deliden-kaçıktan çekeriz.
Ve bir de yarımdan buçuktan çekeriz.
Beri tarafta gözü gönlü kapalıdan
Öte tarafta eti açıktan çekeriz.

ÇUKURLAR
Başsız başsız erkâna ayırdık baş çukuru
Zamanla boş adamlar doldurdu boş çukuru.
Çukurlar çukur için artık kavga yapmasın
Kesin hepsine yeter görkemli Buş çukuru


DDDDDDDDDDDDDDDDDDDDDDDDDD


DAVA FELSEFEM
Ben Milletim uğruna adamışım kendimi
Bir doğrunun imanı, bin eğriyi düzeltir.
Zulüm Azrail olsa, hep Hakk'ı tutacağım
Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir.

DAĞLARA ARZUHALİM
muhalefet ölü, iktidar aciz
türk mileti boğuluyor, ne haber
kapıya dayandı ambargo, haciz
müfettişler çoğalıyor ne haber

rüşvet meşrulaştı yukarı katta
fukaranın canı çıkıyor altta
şahlar dansederken repde, rantta
ortadirek eğiliyor ne haber

örtülüye öfke, çıplağa rıza
lâikçiye taltif, dindara ceza
daraldı yerküre, çatladı feza
milli birlik dağılıyor ne haber

adaleti felçeyledi iki tay
rezilliği ben üç deyim, sen yüz say
dilenerek beylik sürmek çok kolay
borç dağları yığılıyor, ne haber

çivi fırttı aşirette oymakta
haramiler haram ile doymakta
namussuzlar hazineyi soymakta
namuslular sağılıyor, ne haber.

DAĞ İLE SOHBET
Hiç başın ağrır mı yoruldun mu hiç
Birine küstün, mü darıldın mı hiç
Sevdin mi, öptün mü sarıldın mı hiç
Hasret nedir, ne değildir, de hele

Neşeyi ne tartar, gamı kim ölçer
Acı söz yarası kaç yılda geçer
Beklemek acıdır ayrılık hançer
Gurbet nedir ne değildir de hele

Ormanın var, pınarın var, taşın var
Dört mevsimde bulut saçlı başın var
Bilmem ama bir uzunca yaşın var
Mühlet nedir, ne değildir de hele.

DAĞLARA DENİZ EKTİM
Uykuları yatağıma bağladım
Geceleri delip çıktım dağlara
Ormanların kakülünü taradım
Bulutlardan gömlek diktim dağlara

Ağaran şafakta gördüm yarını
Tuttum nakış nakış ördüm yarını
Yağmur damlasına sardım yarını
Dalga dalga deniz ektim dağlara

Kartal kanadıyla biçtim gökleri
Duru pınarlardan içtim gökleri
Ya Allah diyerek açtım gökleri
Demet demet ışık döktüm dağlara

Hayal var ki hakikatten evladır
Çile var ki çok nimetten evladır
Sabır, şükür her ziynetten evladır
Üçüncü gözümle baktım dağlara .

DEMEDİ DEME
Korkuyorum belki yarın geç olur
Geleceksen bir gün önce gelsene.
Yaralıya yol gözlemek güç olur
Geleceksen bir gün önce gelsene.

Kar yağar, çığ düşer yollar açılmaz.
Seller iner derelerden geçilmez
Senet yoktur ömre vade biçilmez
Geleceksen bir önce gelsene.

Can kuşu kafeste durmaz demişler
Kaçan kuş kafese girmez demişler
Son pişmanlık fayda vermez demişler
Geleceksen bir gün önce gelsene.

DEMOKRASİ
Dedim ki, demokrasi geldi mi sizin eve?
Dedi: Gelse ağırlar, beslerdim seve seve.
Açık koymuş kapıyı belki gelir diyerek
Pencereden fil girmiş, bacadan girmiş deve!

DERTLEŞME
Sırtımıza cümle derdi belayı
Sizin için aldık sizden ne haber?
Senelerce uykuları rüyayı;
Sizin için böldük sizden ne haber?

'Nemize ne,aman bırak' demedik;
Otuz alıp onbeş verek demedik
Hava kışlı,yollar ırak demedik
Sizin için geldik,sizden ne haber?

Aşk ile doldurduk gönül tasını
Tavuğunuz ölse çektik yasını
Zalimlere karşı cenk havasını
Sizin için çaldık,sizden ne haber?

Durup da 'bize ne' demedik bir gün
Korkmadık,yılmadık,düşmedik yorgun.
Sıra sıra hapis,kitlece sürgün;
Sizin için olduk,sizden ne haber?

İçkiye,kadına,rütbeye şana
Tenezzül etmedik,malum cihana
Bunların cümlesi kalsın bir yana;
Sizin için öldük sizden ne haber?

DOĞMADAN ÖNCE
Sormuşlar “ezelde aşk var mı? ” diye
Ben kalpten vuruldum doğmadan önce.
İster azap deyin ister hediye
Meçhule sürüldüm doğmadan önce.

Yılmadan ben bana beni anlattım
Günahı tövbeyle yıkayıp attım
Ebed kapısında ölümü taddım
Kefene sarıldım doğmadan önce.

Gönlüme sevdanın güneşi doğdu
Şüphe iklimimi ışığa boğdu
İlk yağmurum Kâlûbelâ’da yağdı
Bulandım duruldum doğmadan önce.

Sevdim, sevgiliye giden yol uzun
Şerbetini içtim ateşin, buzun
Bazen girdabına düştüm sonsuzun
Çok öldüm-dirildim doğmadan önce.

Duydum ki var varmış, yok yokmuş güya
Gerçeği alt etti gördüğüm rüya
Kendi kopyam imiş meğer şu dünya
Düşündüm, yoruldum doğmadan önce.

Ezelde, ebedde aşkı gördüm ben
Mezarda, mabette aşkı gördüm ben
Gazapta, rahmette aşkı gördüm ben
Aşk ile karıldım doğmadan önce.

DOKUZ YÖNLÜ DERT
Açılmış çığırdan dosta gidemem,
Ayaklarım ize sığmaz.. ölürüm.
Yaşarım, duyarım, tarif edemem;
Düşüncem var, söze sığmaz.. ölürüm.

El alır, göz görür, iş çıkar işten;
Arsızlar doluyu doyurur boştan.
İki gün misafir gelse bir kıştan,
Doksan günlük yaza sığmaz.. ölürüm.

Kara çıkar, ak’ı derin eşince;
Gece uzun, uyku yoğun, düş ince..
Bir derdim var, yer götürmez düşünce;
Bir derdim var, yüze sığmaz.. ölürüm.

İriler “aşk” koydu açlığın adın;
Diriler pisledi ölümün tadın.
Zamana hükmeder üçbuçuk kadın,
Gördüklerim göze sığmaz.. ölürüm.

KARAKOÇ’um, bir sevdanın düşkünü,
Deli-dolu gerçek yaşar, düş günü.
Diriler var, çıplak gezer kış günü;
Ölüler var, beze sığmaz.. ölürüm.

DOSTA DOĞRU
İçimde uzayan her yol
Çıkar gider dosta doğru
Nergis. ıtır, menekşe, gül
Kokar gider dosta doğru

Zamanım yoğrulur gamla
Birleşir sabah akşamla
Ilık kanım damla damla
Akar gider dosta doğru

Gel bende gör, sen gel beni
Durduramaz engel beni
Görmediğim bir el beni
Çeker gider dosta doğru

Beynim fırın, bağrım tandır
Yanarım hayli zamandır
Sevgim bir yavru ceylandir
Çeker gider dosta doğru

Ne saklarım ne gizlerim
Yalnızca onu özlerim
Tabutta bile gözlerim
Bakar gider dosta doğru .

DÖNÜŞ.. ..
Bunca yıldır bir hiçliğe
Gittim sana geliyorum
Yeter artık döne döne
Bittim sana geliyorum

Durdum ve düşündüm demin
Baktım bu yol daha emin
Ayrılmamaya bin yemin
Ettim sana geliyorum

Gözüm yaşlı gönlüm garip
Yalvarayım dedim varıp
Benliği benden çıkarıp
Attım sana geliyorum

Aşk tokmağı değdi örse
Durmam gayri dünya dursa
Dünden kalma neyim varsa
Sattım sana geliyorum

Bıraktım öfkeyi kini
Oldum bir rahmet ekini
Seni sevmenin zevkini
Tattım sana geliyorum .

DÖRTGEN
Kul o ki, nefsini yularla güde
Mal o ki, bekçisin muazzez ede
Dil o ki, her yerde hakkı konuşa
Yol o ki, dosdoğru Allah(c.c.) ’a gide.

DUA
Senin ak alnından gök gözlerinden
Önce dallar sonra yapraklar öpsün.
Eğilsin yıldızlar tutsun elinden
Gecelerden sonra şafaklar öpsün.

Aşk diyorlar en mukaddes hayale
Ve sen de düşesin o sonsuz hale
Hazdan dudakların olsun bir lale
Güller, karanfiller, zambaklar öpsün.

Sende kemal bulmuş renk, şekil, biçim
Yaşamanın öz suyusun bir içim
Olanca suların sağlığı için
Seni her gün göller, ırmaklar öpsün.

Kumral saçlarında nisan yağmuru
Yazın ak yüzünden gölgenin moru
Ağzından en serin, hem de en duru
Kayalardan akan kaynaklar öpsün.

Çimenler okşasın ayaklarını
Çiçekler koklasın parmaklarını
Ben öpmeden önce yanaklarını
Varsın teller, tüller, duvaklar öpsün.

Kıskançlık çakılı kazıktır serde
Bölünsün bu rüya en tatlı yerde
Seni canlı kullar öpmesinler de
Kefenler sarılsın, topraklar öpsün.

DUA II
Pandora kutusu, zilli musibet.
Dursun da kahrolsun, öldürme yâ RAB!
Doksan, yüzyıl değil, ta ilelebet..
Her 'sin' de kahrolsun, öldürme yâ RAB!

Küfürde kârı var erken ölünce;
Yaşasın, sürünsün kendi yolunca
İslâm, dünyamıza hakim olunca,
Görsün de kahrolsun, öldürme yâ RAB!

Korktuğu nizamı getir başına,
Yaşadıkça düşman olsun yaşına.
'Görmezler olaydım' deyip döşüne
Vursun da kahrolsun, öldürme yâ RAB!

Bu garip duamı kabul et, ne var?
Kanaat bulmasın mahşere kadar
Artır tamamını, etme payidar...
Hırsından kahrolsun, öldürme yâ RAB!

Özlesin geçmişi, baksın geriye;
İslâm çoğaldıkça dönsün deliye.
Ektiğim tohumlar nic´oldu diye,
Sorsun da kahrolsun, öldürme yâ RAB!

Asr-ı Saadet’e yaklaşır yine;
Nur yağsın âleme, nusret ver dine!
Işığı görünce kaçıp inine
Girsin de kahrolsun, öldürme yâ RAB!

DUYDUN MU?
Karagözlüm, kavuşmayı beklerken,
Ayrılığın vakti geldi, duydun mu?
Beraberce diktiğimiz çiçekler
Açılmadan önce soldu, duydun mu?

İçimde acıdan ırmaklar çağlar;
Gözlerim yaş dolu, gönlüm kan ağlar.
Tatlı hatıralar, sıcak sevdalar
Hakikatsiz rüya oldu, duydun mu?

Kara talih ile olunmaz yarış;
Eğer küskün isen gitmeden barış
Belki son ayrılık, belki son görüş
Kavlimiz yarıda kaldı, duydun mu?

Çok olur dağların karı-kıcısı,
Böyle imiş alnımızın yazısı
Bu mevsimsiz ayrılığın acısı...
Ok vurdu sinemi deldi, duydun mu?

KARAKOÇ’um, kalbim yara, dilim lâl...
Ömrümün ufkunu sardı bir melâl
Beslediğim umut, kurduğum hayal
İçime ateşler saldı, duydun mu?

DÜN GECE
Çelik testereyle kestim suları
Yıkadım duvara astım suları...
Düşümde düşüme girdim dün gece

Buluta yaslandım ışığı tuttum.
Seni hatırladım, seni unutdum
Kendimi kendime sordum dün gece

Topladım yolları eyledim yumak
Musalladan gayri görmedim durak...
Durmadan düşünüp durdum dün gece

Toprağı boyadım otlar ağladı
Oturdum kalkmadım atlar ağladı...
Tuttum yorgunlğu yordum dün gece

Dertler gecikince gidip yokladım
Yırtık bohçalarda umut sakladım
Kırgınlık bağını kırdım dün gece

Şişelerde mahkum çiçek kokusu
Yağdı yüreğime renk renk korkusu...
Yok yere yokluğu vurdum dün gece

Ay doğdu gölgeler çöktü üstüme
Hicran alev alev aktı üstüme.
Gözümü yollarda gördüm dün gece

Aydınlığa koştum karanlık çıktı
Her sevgi, her vefa bir anlık çıktı...
Güç-bela ben bana vardım dün gece

Dosta şiir yazdım 'hatıra' dedim
Belki bir dost gele otura dedim
Gönlümü toprağa serdim dün gece.


EEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEE


EDEN BULUR
Kemal vakti yaşıyordun bir zaman
Ağzından ne çıksa 'peh-peh' dediler
Zeval çağın geldi, bu da olağan
Vurdular tekmeyi, 'deh-deh' dediler

ELLİNCİ YIL HESABI
Bağladım nefsimi zincir yulara
Dünyayı duvara astım gel de gör
Rahatı huzuru attım kenara
Çileyi bağrıma bastım gel de gör

Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum
Mazluma, mağdura kıvrak dil oldum
Zulüm sıcağında serin yel oldum
Yürekten yürege estim gel de gör.

Sonu hatırladım, ilki duyunca,
Kula kul olmadım ömür boyunca!
Hakkın zehirini içtim doyunca
Batılın balına küstüm gel de gör.

Ülfetim olmadı iriler ile
Ağıla girmedim sürüler ile;
Ölümden korkmayan diriler ile
Selamı, sabahı kestim gel de gör.

Aşk ceylanı emzirince sütünü
Taşa çalıp, kırdım benlik putunu
Düşmanımdır inkarcının bütünü
Allah dostlarıdır dostum gel de gör.

Bazı kötülüğü kovdum elimle
Bazı kötülüğü yerdim dilimle
Gücüm yetmeyince kendi halimle
Haksıza buğzettim, küstüm gel de gör.

Çıkar için laf davulu çalmadım
Hiçbir yerden makam, rütbe almadım
Bildimse söyledim, korkak olmadım
Bilmediğim yerde sustum gel de gör.

ENDİŞE BEYANI
Başkalaştı hasbahçenin kokusu
Bülbül gülü kirletecek, korkarım.
Kıçın kıçın yüzmektedir su kuşu
Ördek gölü kirletecek, korkarım.

Tüm sular yokuşa doğru akacak
El-âlem hayretle bize bakacak
Neyi tutsak elimizi yakacak
Ateş külü kirletecek, korkarım.

Ak palavra siyah renge döner mi?
Yalan mumu ikindiden söner mi?
Çiçek zehirliyse arı konar mı?
Kovan balı kirletecek, korkarım.

Köprüler kuruldu geçmemiz için
Zehirler sunuldu içmemiz için
Sebep ne yad ele göçmemiz için?
Kervan yolu kirletecek, korkarım.

Gerçek sandık cilalanmış sözleri
Düşman değil, dost aldattı bizleri
Yalakalık kör eylemiş gözleri
Meyve dalı kirletecek, korkarım.

Saf fikirler çekiliyor kızağa
Düşürdüler bizi bizden uzağa
Mahkûm olacağız bin bir tuzağa
Öfke dili kirletecek, korkarım.

Söyleyin, tabyamız bu tabya mıydı?
Aşklar, idealler hep kopya mıydı?
Umutlar, hayaller ütopya mıydı?
Serap çölü kirletecek, korkarım.

Gök gürlüyor, fena şimşek çakıyor
Danışmanlar bildiğini okuyor
Çıraklar desensiz sergi dokuyor
Çulha çulu kirletecek korkarım.

Ödenen tavizler Arş’a ulaştı
Sabrettik sabrettik, sabrımız taştı
Damadın sayısı yirmiyi aştı
Gelin tülü kirletecek, korkarım.

Domuzlar içinde bir uysal kuzu
Kapatmış gözünü, yalıyor tuzu
Paracı patronlar çalıyor sazı
Parmak teli kirletecek, korkarım.

Kriter sayısı arttıkça artar
Verheugen ölçer, Jak Şirak tartar
Ya Rab bu zilletten sen bizi kurtar
Mektup pulu kirletecek, korkarım.

Vurgun yedik, zoka yuttuk sayısız
Toprak sattık, tesis sattık sayısız
Boş senede imza attık sayısız
Kalem eli kirletecek, korkarım.

Türkiye'miz AB’sine girecek
Çağdaş zümre zina keyfi sürecek
Kart katırlar yularları kıracak
Kısrak nalı kirletecek, korkarım.

Tanımaz, duymaz ki vekiller bizi
Ciddiye alsınlar endişemizi
Haçlılar dikiyor elbisemizi
Gömlek kolu kirletecek, korkarım.

ERBABİYE
Liderimiz uzaylı,silahımız ok bizim
Hilede iftirada üstümüze yok bizim.
Bal,sirke,soğan,şeker,et,süt,nane,sarımsak;
Katar çorba yaparız,hünerimiz çok bizim.

ERZİNCAN DEPREMİ
Bir kara haberki zor konur adı
Duyanın kırılır kolu kanadı
Felek ikide bir atar tokadı
Yazım der sineye çeker Erzincan
Yazım der göz yaşı döker Erzincan

Erzincan'da dağlar gökle öpüşür
Yiğitleri ecel ile kapışır
Çok katlı binalar yere yapışır
Çöküntüde kalan candır Erzincan
Toprağın emdiği kandır Erzincan

Çok konuğun oldum içinden geçtim
Ekmeğinden yedim, suyundan içtim
Gönlüme ben seni bir mesken seçtim
Şimdi o meskenin mezar Erzincan
Dilim konuşmaktan bizar Erzincan

Karakoç bu kırım bir gün yıkılır mı
Hasletde vuslatda kurşun erir mi
Sormayın rengini mor mu sarımı
Al yeşilken şimdi kara Erzincan
Almış yüreğinden yara Erzincan .

ETEK
Etek topukta olur, seninki ta baldırda,
Belli arı namusu unutmuşsun bıldırda.
Baban traş olurken; baksın ayna yerine;
Hele sen şu meleti biraz daha kaldır da...

ESAS TEHDİT
Dert değil kuş gribi, gam değil kuş virüsü
Esas birinci tehdit Buş oğlu Buş virüsü!
Yerden, gökten, denizden vuruyor ülkeleri
Bertaraf edilmeli saldırgan puşt virüsü!

EVLA OLAN
Yalvarma zalime, ölmek daha evlâ
Bir ekmeği beşe bölmek daha evlâ
Şu kirli dünyaya bak ibret ile
Doymaktan ziyade görmek daha evlâ.

EY CAN
Ben sabit şeyleri sevmem ey can
Sen
Eğer beni dinlersen
Çağlayan ırmak ol..
Ve gönül gönderine çekilmiş
Nazlı nazlı dalgalanan
Bayrak ol..

Ben karanlığı hiç sevmem ey can
Vaktin her saatinde
Her zaman
Ağaran şafak ol..
Güneş ışıklarıyla ürperen çiçek
Seher yeliyle ırgalanan
Yaprak ol..

Ben bulanıklığı sevmem ey can
Sen
Yayla pınarlarından akan
Sulardan berrak ol..
Göl olma, gölet olma, baraj olma
Kanak ol..

Ben uykuları da sevmem ey can
Uykulardan uzak ol..
Kış günü karları yarıp çıkan
Beyaz bir gül
Mavi bir zambak ol..

Ben zaafları da sevmem ey can
Hakikatleri sarıp-sarmalayan
Zaaflardan ırak ol..
Geri dur geri dur ey can
Nefret sarayındaki sultanlıktan
İlim ocağında çırak ol..

Sana tavsiyemdir ey can
Zalimlerin boynunda süslü kravat olacağına
Var bir garip ölünün üstünde
Kefen ol
Kimsesiz gelinlerin yüzünde
Duvak ol..

EY GÖNÜL
Vardığın dergahta post ol, büyürsün
Gördüğün garibe dost ol, büyürsün
Meclise devam et, el sürme mey'e
Girdiğin sohbette mest ol, büyürsün.


FFFFFFFFFFFFFFFFFFF


FETVA
Türküler var başı belden aşağı
Çalmıyan radyonun pili cennetlik.
Kafir meyve inmez daldan aşağı
Yoksulun yaktığı çalı cennetlik.

Boşunadır dünyamıza geldiği
Aha yaşadığı aha öldüğü...
Korkak müslümanın namaz kıldığı
Camiyi taşlayan deli cennetlik.

Kara günde çözülmesin, kuşağın,
Kara toprak olsun uyku döşeğin.
Cihadda yük çeken uyuz eşeğin
Semeri cennetlik çulu cennetlik.

Tez vururlar harpte önde gideni,
Kaçanlar kurtarır canı bedeni.
Şimdilik kördüğüm kalsın nedeni,
Diri oku yedi, ölü cennetlik.

Bana ne'yi akıllılık sananın,
Başı var da, beyni yoktur. İnanın.
Beş on sene cehennemde yananın,
Dumanı cennetlik, külü cennetlik.

'Karışma boşver''i eylemiş sanat,
'Dava gereksiz' der, 'herşey menfaat'
Böyle bir babayı vurursa evlat,
Tüfeği cennetlik, eli cennetlik.

Sevabı, günahı ayırmış Rabbim,
Ölçüdür gözlerim, tartıdır aklım.
Yalana riyaya, dayanmaz sabrım,
Haksıza sövenin dili cennetlik.

FOTOĞRAF
Resmine baktığım güzel kız, genç kız
Unuttum, Unuttum, Unuttum seni
Eski bir albümde durursun yalnız
Unuttum, Unuttum, Unuttum seni

İki harf, bir imza, bir tarih; garip
Besbelli üçü de mutsuz muzdarip
Aklımı zorlama karşımda durup
Unuttum, Unuttum, Unuttum seni

Bilemem aradan geçti kaç sene
Memleketin nere, kimsin adın ne ?
"Hatırla" diyerek bakma yüzüme
Unuttum, Unuttum, Unuttum seni.


GGGGGGGGGGGGGGGGGGGG


GARİP GERÇEKLER
Bir tarafta her devrin sultanları durur
Bir tarafta kaderin kurbanları durur
Ne kurban kesiciler biter dünyamızda
Ne de kesilen kurban kanları durur.

GELECEĞİM
Yıllar yirmi olsa da, otuz olsa da
Yollar kar, çamur olsa da, buz olsa da
Bedenim yorgun, aç ve susuz olsa da
Bir gün yalın ayak, terli gömlekle
- Gelirim, beni bekle

Belki yakında olur, belki de uzak
Sırtımda hatıralar, saçlarımda ak
Gün, tarih bilemiyorum amma, muhakkak
Bitmeyen bir azim, sabır ve emekle
- Gelirim, beni bekle

Unutmam mümkün değil, unutur sanma
'Gelmez' diyen olursa sakın inanma
Umutlarını kaybetme ha zamanla
Geç kaldı diyerek gam çekme
- Gelirim, beni bekle

Sıcak bir yaz akşamında olabilir
Sarı bir güz akşamında olabilir
Kışın beyaz akşamında olabilir
Ellerinde bir top mavi çiçekle
- Gelirim, beni bekle

Cümle köprüleri sel alsa da tek, tek
Söz vermişim bir kere engel ne demek
Başı karlı, kara dağlardan geçerek
Azığım bir tas su, bir dürüm ekmekle
- Gelirim, beni bekle

Vermese de kaybolan gençliğimiz
Ayıran bir gün kavuşturacak bizi
Ve içimde sevgilerin en temizi
Seninle dolu, arı, duru bir yürekle
- Gelirim, beni bekle .

GEL
Aşkımız sembolleşsin iğde çiçeklerinde
Olgunlaşan meyveler dalları eğerken gel
Duru bir yaz sabahı Toros eteklerinde
Akdeniz dalga dalga kıyıyı döğerken gel.

Seher yeli çamları, çavdarları tararken
Dağlar göller üstüne sisten perde örerken
İlkbaharın ilk gülü kılıfını yararken
Sonbaharda son yağmur yollara yağarken gel.

Suların sessiz akıp, kuşların ötme vakti
Yollar daha bitmeden düşlerin bitme vakti
Semada yıldızların uykuya yatma vakti
İster ay batarken gel, ister gün doğarken gel.

GÖNÜL DOSTU
Ormanlarda yuvasını yitiren
Bir kuş görsem, sen gelirsin aklıma.
Beni alıp uzaklara götüren
Bir düş görsem, sen gelirsin aklıma.

Gönlüm viranedir yıkılmış, yanmış
Hayâl mermerinde hatıram donmuş
Asırlar öncesi duvara konmuş
Bir taş görsem, sen gelirsin aklıma.

Toprakta ağacın her hâli güzel
Gölgesi, meyvesi, hem dalı güzel
Nerede ne zaman faydalı, güzel
Bir iş görsem, sen gelirsin aklıma.

Açılmış çiçektir her gülen dudak
Kılıfta tomurcuk zor gülen dudak
Bir dostluk bakışı, bir gülen dudak
Bir diş görsem, sen gelirsin aklıma.

Yüreğinde deli taylar eşinen
Gam ilinden dert iline taşınan
Altmış yıl yaşayıp, bin yıl düşünen
Bir baş görsem, sen gelirsin aklıma.

GENELGE
Dar zamanda düşmanların altına
At olanlar safımıza gelmesin
Garibanın, fukaranın sırtına
Bit olanlar safımıza gelmesin

Ağırlık, irilik ölçüsün bırak;
Tartıya vurulmaz beyinle, yürek.
Bu ülkede iman gerek, ruh gerek;
Et olanlar safımıza gelmesin.

Öte dursun işkembeden atanı
Lazım değil kaçan ile yatanı
Menfaate rüşvet verip vatanı
Fit olanlar safımıza gelmesin

Sapıklar her yerde atsa da çamur;
Gerçek mayasına kuvuştu hamur;
Adam istiyoruz dört başı mamur!
İt olanlar safımıza gelmesin

Gönül bahçesinde korku gezeni
Asla kabul etmez ülkü düzeni
Sevdası, sabırı, aklı, izanı
Kıt olanlar safımıza gelmesin

Biz zulüm ayında güneş çağıyız;
Hira'dan feyzalan Tanrıdağ'ıyız!
Biz meyve bahçesi, üzüm bağıyız,
Ot olanlar safımıza gelmesin

Parolamız her zamanda, her yerde;
Ölmek var da baş eğmek yok namerde
Bu imana, bu ülkeye bu derde
Yad olanlar safımıza gelmesin.

GİDE GİDE
Gösterir gün gibi, düşüncelerin,
Derinden derine âşıksın gönül.
Çıkla kadın desem yalan söylerim;
Sen başka birine âşıksın gönül.

Kırılmış telleri sevda sazının;
Eşi yok sendeki ince sızının;
Tarlada çift süren köylü kızının,
Topraklı terine âşıksın gönül.

Maraş’, Muğla’ya, Kırklareli’ne,
Yiğit Köroğlu’nun Çamlıbel’ine,
Kars’ın yaylasına, Van’ın gölüne,
Ağrı’nın karına âşıksın gönül.

Baharın bulutu, seherin yeli,
Sarı seller gibi coşturur seni.
Varsın bilmeyenler desinler “deli”
Bugünden yarına âşıksın gönül.

Yüksekten dökülen suyun sesine,
Kekik kokusuna, çam gölgesine,
Renklerden sütbeyaz, koyu yeşile,
Toprağın moruna âşıksın gönül.

Yiğitin, sözünden dönmeyenine,
Ateşin yıllarca sönmeyenine,
Silahın omuzdan inmeyenine,
Atın gök kırına âşıksın gönül.

İyinin iyisi, güzelin hası..
Susamış yolcuya su veren tası,
Edibin kalemi, ressam fırçası..
Şairin şi’rine âşıksın gönül.

Değildir bu sevgi akıl erecek
Her duyan bir başka mânâ verecek
Şaşırmış yolcuya yol gösterecek
Hakikat nuruna âşıksın gönül.

GÖLGE OYUNU...
Ben avcı olurum, o ceylan olur
Kovalar dururum kendi gölgemi.
Umut toprak olur, dert zaman olur
İp takar sürürüm kendi gölgemi.

Her kuşluk vaktine, her ikindiye
Bölerim gölgemi üçe, ikiye
Eli boş bebekler oynasın diye
Armağan veririm kendi gölgemi.

Gölgemde bir değil bin yara kanar
Gölgeme değerse gölgeler yanar
Geceleri gölgem yollarda donar
Kar gibi kürürüm kendi gölgemi.

Soyunur aynalar ışıktan, renkten
Bazen akşamüstü, bazen çok erken
Kuşlar gökten yuvasına dönerken
Güneşte görürüm kendi gölgemi.

Sevgi, dağ zirvesi; kin, dipsiz kuyu
Karıştan kısadır hayatın boyu
Kirletirse şayet toprağı, suyu
Göğsünden vururum kendi gölgemi.

GÖNLÜMDEKİ GURBET
Dost ülkeler duman duman önümde
Dağların alnında gurbet yazılı
Gövgöcekler firez oldu gönlümde
Çamların dalında gurbet yazılı

Ilgıt ılgıt yeller eser ovadan
Kuşlar tüm tedirgin kalkar yuvadan
Özümüz gövünür yanık havadan
Sazların telinde gurbet yazılı

Gene yanar oldu bağrımın başı,
Nasıl söner bu sevginin ateşi?
Oğuzlar soyunun savaş yoldaşı
Atların nalında gurbet yazılı

Bir canım olsa da yurt için versem
Ufka nakış nakış kanımı sersem
Kalk gardaş sılaya gidelim desem
ÖTÜKEN yolunda gurbet yazılı .

GÖREN BİLİR !..
Çarşısında bir kız gördüm Antep'in,
Kız mı ki...
Gözleri var, ala geyik gözleri,
Göz mü ki....
Ak göğsünün ortasında bir ben var,
Az mı ki....
Yiyip içme, yüzüne bak yetişir,
Yüz mü ki....
'Güzel' sözü çok güzele çok amma
Bu kıza da 'güzel' demek söz mü ki..

GÖZ DOSTU / GÖNÜL MİSAFİRİ
Ormanlarda yuvasını yitiren
Bir kuş görsem, sen gelirsin aklıma.
Beni alıp uzaklara götüren
Bir düş görsem, sen gelirsin aklıma.

Gönlüm viranedir yıkılmış, yanmış
Hayâl mermerinde hatıram donmuş
Asırlar öncesi duvara konmuş
Bir taş görsem, sen gelirsin aklıma.

Toprakta ağacın her hâli güzel
Gölgesi, meyvesi, hem dalı güzel
Nerede ne zaman faydalı, güzel
Bir iş görsem, sen gelirsin aklıma.

Açılmış çiçektir her gülen dudak
Kılıfta tomurcuk zor gülen dudak
Bir dostluk bakışı, bir gülen dudak
Bir diş görsem, sen gelirsin aklıma.

Yüreğinde deli taylar eşinen
Gam ilinden dert iline taşınan
Altmış yıl yaşayıp, bin yıl düşünen
Bir baş görsem, sen gelirsin aklıma.

GÜNEY İLLERİ
Gök mavi, dağlar ak, ovalar yeşil...
Dört mevsim bahardır güney illeri
Çiğ düşmüş çiçekte gün ışıl ışıl..
Bir sarı, bir mordur güney illeri

Yollar kıvrım kıvrım iner yokuştan,
Köpüklü suları dökülür taştan
Kuşları çiçekten, çiçeği kuştan
Seçilmeyen yerdir güney illeri

Dağılır yaylanın boz dumanları
Eğilir yıldızlar öper çamları
Bir başka alemdir yaz akşamları
Cennet ile birdir güney illeri

Baharda haz duyar nar çiçeklenir
Arı sesi çan sesine eklenir
Tüm güzellik Toroslarda renklenir;
Oylum oylum kardır güney illeri

Motor sesiyle uyanır sabah
Kekik kokusuna boyanır sabah
Özene- bezene yaratmış Allah,
Ne geniş, ne dardır güney illeri

Ordadır ozanın gönül bolluğu
Sevgi sıcak sıcak, aşk buğu buğu..
Gerçek yiğitlerin harman olduğu
Eşsiz bir diyardır güney illeri.

GÜZERGAH
Seğirtti faiz için borsanın tahviline
Kazandı, çıkıverdi masonlar mahfiline
Bir gün sağ, bir gün solda göbek atıp oynarken
Düştü gitti ansızın Esfel-i Safilin'e .


HHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHH


HAKİM BEĞ
Gene tehir etme üç ay öteye,
Bu dava dedemden kaldı hâkim beğ.
Otuz yıl da babam düştü ardına;
Siz sağ olun, o da öldü hâkim beğ.

Kırk yıl önce; yani babam ölünce,
Kadılıklar hâkimliğe dönünce,
Mirasçılar tarla, takım bölünce,
İrezillik beni buldu hâkim beğ.

Yaşım yetmiş iki, usandım gel-git;
Bini buldu burda yediğim zılgıt.
Eğer diyeceksen: 'bana ne, öl git!'
Oğlumun bir oğlu oldu hâkim beğ.

Sekiz evlek tarla, bir geverlik su,
Yüz yılda höküme bağlanmaz mı bu?
Kazanmasam da hu, kazansam da hu!
Canım ta burnuma geldi hâkim beğ.

Keşife-meşife, damgaya, harc'a
Kanımız kurudu harca da, harca..
Sayenizde avukatlar yıllarca,
Fakiri yoldu da yoldu hâkim beğ.

Mübaşir itekler, kâtip zavırlar;
Değişti bizde de göya devirler.
Yüz yıl önce adam yiyen gâvurlar,
Tapucuyu aya saldı hâkim beğ.

Kabahat sizde mi, kanunlarda mı?
Şaşırdım billâhi yolu yordamı..
Kızma sözlerime alam kadanı,
Sıkıntıdan içim doldu hâkim beğ.

Mülkün temeliydi adalet hani?...
Bizim hak temelde saklı mı yani?
Çıkartıp ta versen kim olur mâni?
Yoksa hırsızlar mı çaldı hâkim beğ?!

Hem davacı pişman, hem de davalı..
Bu yolda tükettik çulu, çuvalı.
Sabret makamından çalma kavalı,
Sürüler ekine daldı hâkim beğ.

HASAN'A MEKTUP - I
Oğul bir mektup yaz bizim Hasan'a,
Bıldırki itlerin çoğu öldü de
Tor tosunlar kayış yardı bu sene,
Koç öküzler epey ayrık yoldu de.

Aramızda yamrı yumru tepeler,
Sokaklarda seyip gezdi sopalar
Sen giderken yeni doğan sıpalar
Torunlu morunlu eşek oldu de.

Köye çoban ettik sağır ibiş'i,
Çatal doğurtuyor erkek çebişi
Yağcılıktan yükün tuttu çok kişi,
Gene aşiretin yüzü güldü de

İbibikler dama yaptı yuvayı,
Pis kokudan balta kesmez havayı
Sorarsan şo bizim eski davayı,
Can sıkmasın, kıyamete kaldı de

Biraz daha azdı dünkü sinekler;
Yular bırakmadı kırdı inekler
Çıkın edip gönderdiğin dilekler,
Yalınayak gözü yaşlı geldi de

İncitmeyin derken gönül hatırı,
Gebe çıktı Solakların katırı
Kör kıvrak bir kırık yemden ötürü,
Düşmanların davulunu çaldı de

Fukaralık bağdaş kurdu hasıra,
Harçlık marçlık gönderemem bu sıra
Hele mektup için bakma kusura,
Pul parası kesemizi deldi de

Yırtıldı geceler çakal sesinden;
Kazlar kafa çeker el kesesinden
Bozuk terazinin sol kefesinden
Demlenen hıyarlar rağbet buldu de

Sen gideli çok haşerat türedi;
Anaç balıkların hepsi tüledi
Kavaklara kaplumbağa tünedi!
Yörük yaylasına çingen doldu de

bıldır: geçen sene

HASAN'A MEKTUP - II
Göz değdi köyümün güzellerine,
ELİF, yadellere göçtü be Hasan
SEVGİ size ömür dört kulaç önce,
Ecel çorbasını içti be Hasan

ASALET babasız çocuk doğurdu;
Hazlı HÜRRİYET'i haydutlar vurdu
Viraneye döndü TÜRKHAN'ın yurdu,
Köyün tadı tuzu kaçtı be Hasan

ADALET felç oldu, yürür değnekle,
NEŞE ne haltetsin soğan ekmekle...
GÖNÜL delirdi de yol beklemekle,
İsyan bayrağını açtı be Hasan

SAADET'in adı HÜLYA'dır şimdi;
Hergün birimizi aldatır şimdi
UMUT'lar rüyada, faldadır şimdi
Unut, eski günler geçti be Hasan

FAZİLET'i gelin ettik gurbete,
Kimbilir... belki de gurbetten öte
Yağlı SERVET garaz eder ÜLFET'e
Ara yere nifak saçar be Hasan

ZEYNEP bize küskün, İFFET sürgünde;
Rezalet, felaket yağar her günde...
Yedi HASLET verem olur bir günde,
ÜLKÜ kötü yolu seçti be Hasan

Burada ne düğün ne BAYRAM kaldı...
En güzel UMUT'lar dalda ham kaldı!
Korku, hasret, isyan, keder, gam kaldı;
Binalar temelden uçtu be Hasan

İşte böyle... Malum ola halimiz;
Naçar böğrümüze düştü elimiz
Güven duyduğumuz her güzelimiz,
Bizlere bir kefen biçti be Hasan

HASAN'A MEKTUP
Çok oku, çok düşün, çok şeyler anla,
Aha bu mektubu alınca Hasan.
Manalar iplikten incedir amma,
Kelimeler biraz kalınca Hasan.

Gene ağzımızı açmıyor bıçak,
Huzur size ömür..... Dert salkım saçak.
Oyuna kalkıyor yüzlerce köçek,
Batıdan bir hava çalınca Hasan.

Kök saldı bahçede ayrık otları,
Yemler pay edildi, sattık atları.
Biz kovalım derken baştan bitleri,
Sülükler yapıştı, kulunca Hasan.

Süt dolu güğümü çalarız taşa,
Kutsal görevimiz "Sağol çok yaşa !"
Mülkte hakikati aramak boşa,
Tüm suçlular güçlü olunca Hasan.

Derisini yüzdük demokrasinin,
İşi iştir imtiyazlı asinin.
Hakikatte vahşi, sözde "vasinin"
Dörtnala gidilir yolunca Hasan.

Canım Hürriyeti koydunsa ara,
Ekmek yalınayak kaçtı dağlara.
Çevremize küsmüş kardeşlik var ya,
Haber ver, izini bulunca Hasan.

Soysuzlar taş atar mukaddesata
Karşı duramazsak bizdedir hata.
Tahammül teşviktir, böyle hayata,
Öl..İnsan küçülmez ölünce Hasan.

HAK YOL İSLAM YAZACAĞIZ
Kör dünyanın göbeğine
Hak yol İslam yazacağız.
Kuşların göz bebeğine
Hak yol İslam yazacağız.

Yola, ağaca, pınara
Esen yele, yağan kara
Yağmur yüklü bulutlara
Hak yol İslam yazacağız.

Koç burcuna, yay burcuna
Bebeklerin avucuna
Minarelerin ucuna
Hak yol İslam yazacağız.

Bucak bucak, köşe köşe
Kara taşa, kor ateşe
Yıldıza, aya, güneşe
Hak yol İslam yazacağız.

Askerlerin miğferine
Kağnıların tekerine
Budanın tunç heykeline
Hak yol İslam yazacağız.

Her kapının eşiğine
Her sofranın kaşığına
Balaların beşiğine
Hak yol İslam yazacağız.

Herkes duyacak, bilecek
Saklanmaz gayrı bu gerçek
Yaprak yaprak, çiçek çiçek
Hak yol İslam yazacağız.

HA GAYRET
Zina bizim gıdamızdır diyenler
Zina suç olmaktan çıktı. Ha gayret!
Çağdaş etiketli şıllık bayanlar
Boş durmak sizleri sıktı. Ha gayret!

Bir oldunuz erkeğiyle kadını
Geri geri attırdınız adımı
Çıkartın zinanın çirkef tadını
Boynuzlar kaleyi yıktı. Ha gayret!

Derler: Hayvan gibi özgür olalım
Entel zennelere kılınç çalalım
Değişelim, her gün bir eş alalım
Ankara’da şafak söktü. Ha gayret!

Çiçek, kokusunu sundu herkese
Kaptan şoför taktı geri vitese
Yalamaya döndü kapı, menteşe
Aşiret canından bıktı. Ha gayret!

Mühim değil su alsa da kayıklar
Boynuzuna kavuşacak geyikler
Kokonalar “zina” diye sayıklar
Gözler Avrupa’ya baktı. Ha gayret!

Köşe yazarları, köşe taşları
Utanmıyor yüzü bulsa yaşları
Acı hıyarların turp yandaşları
Kafayı uçkura taktı. Ha gayret!

Yabancı istedi, yerli ram oldu
Ak bayrak çekildi, teslim tam oldu
Zina kuyruğunda izdiham oldu
Devler diz üstüne çöktü. Ha gayret!

Tekeler hayvanca sevişe dursun
Keçiler sevişsin, gevişe dursun
Masalarda meze ve şişe dursun
Medya, kaçırmasın vakti. Ha gayret!

Birileri arpaları malt etti
Birileri bile bile halt etti
Birileri ar-namusu alt etti
Birileri mumu yaktı. Ha gayret!

HANCI
Bilir misin hancı, bu güne kadar
Hanından kaç yolcu çıktı bu yola?
Sıladan gurbete giden yolcular
Kaç damla göz yaşı döktü bu yola?

Getirmeden bu yolların sonunu,
Kaç yolcu son durak yaptı hanını?
Kaç yolcu bu yolda verdi canını,
Ecel kaç yolcuyu çekti bu yola?

Akar bir oluktan beş dağın karı,
Demişler adına 'hasret pınarı'
Şu mezarı gölgeleyen çınarı
Kimin için kimler dikti bu yola?

Kaç aşık bu yolda zaman eritti,
Kaç yorgun hanında terin kuruttu.
Bu taşlı yol kaç çarığı çürüttü
Kaç topuğun kanı aktı bu yola?

Yollar kıvrım kıvrım, dağlar sıralı,
Düşünürüm, yollar beni yoralı.
Kaç ceylan iniyor böğrü yaralı
Her gecenin seher vakti bu yola?

Ben bilmedim gitti n'olur sen söyle,
Bu yollar kararsız uzar mı böyle?
Yar için iç çekip, karşıki köyde
Hangi göz kaç sene baktı bu yola?

HASAN'DAN GELEN MEKTUP-2
Ekinden umudu kestik
Domuz bir degil bes degil
Akrep doldu yorgan, yastik
Bu is bildigin is degil

At belleyip vurduk eyer
Eseklere verdik deger
Huyu nasil dersen eger
Bu cüste makbul cüs degil

Böyledir iste son durum
Sözler yorum, isler yorum
Gercegi anla diyorum
Gönlümüz gene hos degil!

HASAN'DAN GELEN MEKTUP-3
Yüzsüzler bir günde bin is bitirir
Gidip gidip gelen biz olduk gardas
Kurbagalar duysa aklin yitirir
Dövüldükce gülen biz olduk gardas

Daha bunlar degil derdin yegini
Bekçiler yayildi iman bagini
Aga çeyiz için etmis dügünü
Beles davul çalan biz olduk gardas

Kocamis öküzler boynuz salladi
Inekler habire firsat kolladi
Itler inat için deve nalladi
Bakip bakip ölen biz olduk gardas

Hep alin yazisi dedik yetmezmi?
Herkesten bir tekme yedik yetmezmi?
Bir sabira bunca gedik yetmezmi?
Durdukca bunalan biz olduk gardas!

HASAN'DAN GELEN MEKTUP-4
Günes dogar dogmaz ayrildi renkler
Kaplai kapilar aralandi ha!
Les için uluyan uyuz köpekler
Isigi görünce pirelendi ha!

Kis tez geldi kar kapladi yollari
Arpaci kadana dikti nallari
Doymayan domuzun sadik kullari
Kudurmus ayiya kiralandi ha!

Horlanirken ADANA`li KONYA`li
Ragbet buldu orak-çekiç dünyali
Yakasi pergelli eli gönyeli
Paralandi babam paralandi ha!

Atalar aglatan gülmez demisler
Dünya süleyman`a kalmaz demisler
Kaçan firsat geri gelmez demisler
Sevgimiz, saygimiz firelendi ha!

HASAN'DAN GELEN MEKTUP-5
Aha bu mektubu saldigim zaman
Köyde kötü seyler oluyor gene
Pekmeze karisti olanca saman
Pinara sülükler doluyor gene

Bir rezil türküdür dinledigimiz
Tadini, tuzunu bilmedigimiz
Tüküre tüküre kirledigimiz
Utanmaz suratlar gülüyor gene

Evlek evlek ekin idi tarlalar
Hasar etti piç sipalar danalar
Emegi zay olan garip analar
Aglayip saçini yoluyor gene

Yigit kim? korkak kim? göremiyorum.
Sasirdim bir karar veremiyorum
Neme lazim deyip duramiyorum
Öfkeler uykumu bölüyor gene!

HATIRLATMA
Mektup derken şiir oldu bak gene
Darılırsan ben ölürüm, unutma...
Taze sarmaşığım, hoyrat bedene...
Sarılırsan ben ölürüm, unutma...

Bir gün güneş olur göle doğarsın
Bir gün yağmur olur yola yağarsın
Bir gün çiçeklerden koku sağarsın
Yorulursan ben ölürüm, unutma...

Kılıç ağzı yoldur, ok ucu meydan
Dikkat et; sen benim canımsın ey can! .
Koyakta kekliksin, kayada ceylan
Vurulursan ben ölürüm, unutma...

“Aşk” denince aklı bırak, deli ol! .
Işık ışık gökten inen dolu ol
Boz-bulanık akan yağmur seli ol
Durulursan ben ölürüm, unutma...

Dinlemek zor, anlamak zor yâr beni
Göreceksen dertte, gamda gör beni
Gönül toprağıma yaptım türbeni
Dirilirsen ben ölürüm, unutma..

HAYAL VE GERÇEK
Ay ışığı pencereden girende,
Senden yana hayâl kurmak ne güzel.
Ya bir otobüste, ya bir trende,
Gurbet ilden sana varmak ne güzel.

Aşkın mayasını senden alıp da,
Şekillendim sevda denen kalıpta.
Evinizin kapısını çalıp da,
İlk çıkandan seni sormak ne güzel.

Umudu yoksula bol verir Hudâ;
Bin tohuma can var bir damla suda.
Gerek uyanık ol, gerek uykuda,
Benden bakıp seni görmek ne güzel.

Kurumadan daha yolculuk teri,
”Gel” diye yanına çağırsan beni;
Bırakıp bir yana gamı, kederi,
Doya doya seni sarmak ne güzel.

Aşk deyince anlattığı her şeydir;
Öldürdükçe tadı gelen bir şeydir..
Azrai'le can vermesi zor şeydir;
Sen istersen sana vermek ne güzel.

HEDEF
Çıktık Ötüken'den günün birinde,
Yıkandık Mekke'nin tevhid nurunda
Hem dünde, bugünde, hemi yarında
İslamlık Miractır, Ülkü sancaktır
Bu mübarek yoldan dönen alçaktır

Biz dava uğruna serden geçmişiz;
Anadan, babadan, yardan geçmişiz;
İman denizine yelken açmışız;
İslamlık sevdadır, Ülkü sancaktır,
Bu mübarek yoldan dönen alçaktır.

Engeller yıldırmaz Müslüman Türk'ü;
Şüphesiz inandık, söz verdik çünkü...
Kıyamete kadar yaşar bu ülkü!
İslamlık hedeftir, Ülkü sancaktır;
Bu mübarek yoldan dönen alçaktır.

HEPSİ BİZİM KESEMİZDEN
Müdür, bakana yağ yakar;
Tel parası kesemizden.
Teri bile şipir kokar;
Gül parası kesemizden.

Kahvaltısı kaymakla bal,
Sepet sepet muz, portakal...
Viski içer, yüzü al al;
Yal parası kesemizden.

Hanım berberde kırıtır;
Kızı terzide sırıtır;
Her gün bir makam donatır;
Çul parası kesemizden.

Fakir gelir ters ters süzer;
Torpilliye fıstık ezer;
Metresine mektup yazar,
Pul parası kesemizden.

İskoç giyer, Salem içer;
Sekreterle dalga geçer;
Sık sık yolluk alır uçar,
Yol parası kesemizden.

HIYARNAME
Belli vazifesini yapmış Bostancıbaşı
Sabahleyin baktım ki hıyarla dolmuş çarşı

Dizilmiş tablalara uzunu ve kısası
Kurmuşlar hal içinde maruf hıyar masası

Hıyar deyip geçmeyin, şifadır çok maraza
Koklatırsınız kurda, yedirirsiniz kaza

Hıyarın pörsümüşü çobana azık olur
Tazesi, endamlısı çadıra kazık olur

Hıyarın çaparı var, beyazı, langası var
Pazarlarda bölüğü, bakkalda mangası var

Al küçüğü turşu kur, büyüğü salata yap
Kırk dört santimliğini kamyona balata yap

Memleket baştan başa hıyar tarlası gardaş
Bu toprakta yetişir hıyarın hası gardaş

Seyreyle hıyarları sabahın seherinde
Altmış okka vitamin dans eder beherinde

Seracı hıyarları cılız ve kısa olur
Medya suyu verince topala asa olur

Hıyarın kıymetini bilmemek nankörlüktür
Halka hıyar dağıtmak en büyük bonkörlüktür

Çiçeği burnundası makbulmüş bir zamanlar
Hıyardaki hassayı bostancıbaşı anlar

Derler ki, hıyar taze, hıyar ucuz olmalı
Hıyar seven adamda beş çuval tuz olmalı

Nerde konuşan hıyar, nerde yürüyen hıyar
Peşinden milyonlarca dâhi sürüyen hıyar

Gün gelecek hepsini göreceksiniz elbet
Her hıyara statü vereceksiniz elbet

Belâgatı yükselir hıyar yiyen adamın
Ruhuna revnak gelir hıyar yiyen madamın

Günümüz hıyar kesme, hıyar soyma günüdür
Vatan-millet aşkıyla hıyar oyma günüdür

Kral sofralarına lâyık olmalı hıyar
Siyaset denizinde kayık olmalı hıyar

Kalkınacak bir ülke hıyar ihraç etmeli
Yetişmiş hıyarları başına taç etmeli

Hıyar seminerleri yapmalıyız durmadan
Kuru hıyar evlâdır baldan ve kavurmadan

Bırakın çağdaşlığı, bırakın sağı-solu
Toprağımız mümbittir, her taraf hıyar dolu

Çıktık açık alınla hıyarlar bostanından
Alınmasın kelekler bu hıyar destanından

Selâm olsun tablada, dalda yatan hıyara
Selâm olsun alkışa göbek atan hıyara

Selâm olsun toprağa ve suya ve gübreye
Helâl olsun besteye, helâl olsun güfteye

Tazelendi bilcümle hıyarların şerefi
Ne mutluluk bizlere, tutturduysak hedefi.

HUDUT TAŞLARI
Bu bulanık hava,bu toprak bu su
Beni benden beni senden ayırır
Bu sabahsız gece bu düş bu uyku
Beni benden beni senden ayırır

Doğmadık güneşin aydınlığında
Uzarsa gölgeler dost kılığında
Şüphe keleplenir gönül çığında
Beni benden beni senden ayırır

Doğrultmak istersem kırılır dallar
Sınadım zamana sığmadı yıllar
Bu dikenli yollar bu taşlı yollar
Beni benden beni senden ayırır

Sevgi bulutundan rahmet damlası
Düşmeden ayrılık doldurur tası
Yoğun maddelerin ince manası
Beni benden beni senden ayırır

Sen aşka hiç dersin bense hayata
Kimbilir belki de bendedir hata
Bu dalgalı deniz bu yanlış rota
Beni benden beni senden ayırır.


IIIIIIIII---İİİİİİİİİİİİ


İKİNİN BİRİ
Can özünden besmeleyi çekende
Dil yanmazsa ben yanarım sultanım
Hak uğruna bir sefere çıkanda
Yol yanmazsa ben yanarım sultanım

Arzuhalim ulaşırsa divana
Korkarım ki taban değer tavana
Çiçeğimden zerre girse kovana
Bal yanmazsa ben yanarım sultanım

Göz utanır gönül dostu görünce
Can tutuşur candan selam gelince
Bülbül olup bir bahçeye girince
Gül yanmazsa ben yanarım sultanım

Aşıklık içimde doğduğu zaman
Taş yanar göz yaşım yağdığı zaman
Mızrabım sazıma değdiği zaman
Tel yanmazsa ben yanarım sultanım

Üzülmedim erkenine geçine
Akıl yordum herşeyine hiçine
Söküp yüreğimi atsam içine
Göl yanmazsa ben yanarım sultanım

Alev alev ruhta, canda bu ateş
Bakmakla görülmez bende bu ateş
Bırakılsa hangi günde bu ateş
Yıl yanmazsa ben yanarım sultanım

Dosta mektup yazma vakti gelirse
Yazar postalarım kısmet olursa
Mektubumun mahiyetin bilirse
Pul yanmazsa ben yanarım sultanım.

İNCİTME
Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.

Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin.

Burdayım de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.

İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Irmak senden incinmesin.

Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.

İNSANLARIN DRAMI
Hilkatten bugüne her ne çektiyse
Zekası kıtlardan çekti insanlık
Hazar zamanıysa, sefer vaktiyse
'Gel'lerden, 'git'lerden çekti insanlık

Putçular put dikip dünyalar vurdu
Tezahürat arttı, tefekkür durdu
Firavun emretti, Nemrut buyurdu
Yürüyen putlardan çekti insanlık

Küfür gemisinde hep kürek çeken
Etrafa iftira tohumu eken
Kula kulluk için yarışa ÇIKAN
Tasmalı itlerdan çekti insanlık

Aferine göbek atan, oy atan
Hatasını sevap diye dayatan
Masum gönüllere girip boy atan
Zararlı otlardan çekti insanlık

Gün geçmedi üç-beş Nemrut türedi
Kötü günler kötülere yaradı
Yitirenler yanlış yerde aradı
Hit'lerden, bitlerdan çekti insanlık .

İSYANLI SÜKUT
Gitmişti makama arz-ı hâl için,
'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim...
'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
Bir baktı konağa alttan yukarı,
'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Çekti ayakları kahveye vardı,
Açtı tabakasın, sigara sardı.
Daldı.. neden sonra garsonu gördü,
'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

İçmedi, masada unuttu çayı;
Kalktı ki garsona vere parayı,
Uzattı çakmağı ve sigarayı,
'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş,
Sandım can evime döktüler ateş.
Sordum: 'memleketin neresi gardaş? '
'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,
Ağzına küfürler doldu zehirden;
Salladı dilini... vazgeçti birden,
'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını.

İŞ İŞTEN GEÇİNCE
Başkasını yakan zulüm seni de
Yakar amma neden sonra anlarsın.
Sahtekârın imanı da, dini de
Kokar amma neden sonra anlarsın.

Gün gelir gözlerin dalar yokuşa
Şartlar yorgunları salar yokuşa
Umulmadık yerde sular yokuşa
Akar amma neden sonra anlarsın.

Öfke her gün ölür, aşk eceliyle
Akıl arkadaşlık etmez deliyle
Yanlış yapan yaptığını eliyle
Yıkar amma neden sonra anlarsın.

Yıllarca gül diye koklarsın taşı
Akşamı yaşarsın sabaha karşı
Sabır sarı yaprak, umut gözyaşı
Döker amma neden sonra anlarsın.

Fikirsizlik gol atarsa fikire
Altın diye sarılırsın bakıra
Güvendiğin eller seni çukura
Çeker amma neden sonra anlarsın.

Aman deyim bilir misin amanı
Boş hayale kurban etme zamanı
Müjde dağlarına eyvah dumanı
Çöker amma neden sonra anlarsın.

Çorbaya sallarsın taş dolar kaşık
Dört adım öteye şavk vermez ışık
Kör inada sarılmaktan sarmaşık
Bıkar amma neden sonra anlarsın.

Hakikatler üzücü ha, katı ha
Delinirse su koyverir çatı ha
Zaman zaman gizli kirler satıha
Çıkar amma neden sonra anlarsın.

Kurnaz emer budalanın kanını
Böyle yürür hokkabazın kanunu
Doğru karar eğri dostun canını
Sıkar amma neden sonra anlarsın.

İTİRAF
Sevgiliden sevgiliye hediye,
Ayva gider, elma gider, nar gider.
Sevenin yüreği bir renkli mevsim;
Yağmur gider, rüzgar gider, kar gider.

Işıklı saçların dökmüş beline,
Bağladım gönlümü her bir teline,
Ana, bir ben değil bu aşk yoluna,
Topal gider, sağır gider, kör gider

Fakir, zengin, yiğit, akıllı, deli...
Bunların hepsi de sever güzeli,
Baba, bu çığırdan ezel ezeli,
Hasta gider, esir gider, hür gider.

Sarıldım boynuna, öptüm yüzünden;
Sevdim, ayrılamam kara gözlümden,
Ah! Gardaş neyleyim gönül izinden,
Herkes gitmiş, ben giderim, yar gider.

Karakoç'um düşmüş gönül derdine;
Can adaktır güzellerin merdine,
Hey arkadaş, bu sevdanın ardına
Şahlar bile tahtı, tacı kor gider.


KKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKK


KARA HABER
Ellerin yurdunda çiçek açarken
Bizim ile kar geliyor kardeşim.
Bu hududu kimler çizmiş gönlüme?
Dar geliyor, dar geliyor gardaşım.

Güzel olmuş sıra sıra söğütler,
Dağ ardında unutulmuş şehitler.
Hürriyete seymen giden yiğitler,
İki gidip bir geliyor gardaşım.

Üç aylık bebekler tutldu taşa,
Düşmanlar geriden eyler temaşa.
Yaratan böylesin vermesin başa,
Zor geliyor, zor geliyor gardaşım.

KENDİNE GEL
Öfkeyle, nefretle sefere çıkan
Sıcak yaz gününde kışa tutulur
Ben kralım diye değerler yıkan
Fildişi sarayda taşa tutulur.

KESİT ..
Gözlerim yollarda serili kilim
Yüreğim denizde bir garip balık
Yaralı kekliktir ağzımda dilim
Ben kendi türkümü anlamam artık

Dağa kaçmış ceylan güldeki koku
Şahin umutlarım inmez havadan...
En rahat yatakta uyumaz korku
Su doldurur kan içerim kovadan

Aydınlık noktadır derin kuyuda
Sabahsız geceler ömrümü aşar...
Girse kuğularım boğulur suda
Çile bende doğar dert bende yaşar .

KEYFİYET
Parklar fuhuş pazarı, sokaklar toz deryası
Haksızlık kol geziyor, makamlar söz deryası
Vakit geçip gitmekte, görünürde tedbir yok
Önlemez bu kokuyu tuz dağı, tuz deryası.

KIRKINCI YIL HESABI
Uykuları harman ettim, savurdum
Bir mübarek düş aradım kırk sene.
Ne usandım, ne yoruldum, ne durdum
İçi doğru dış aradım kırk sene.

Çıktım dağ boş, indim baktım ova boş
Toprak garip, su tedirgin, hava boş
Nere gitsem dallar kırık, yuva boş
Yumurtada kuş aradım kırk sene.

Aşk yükünü indirince arkamdan
Doğmadık bebekler tuttu yakamdan
Hesap-kitap ettim kaçtım rakamdan
On yitirdim, beş aradım kırk sene.

Binalar yükselir: Gözyaşı, kin, kan...
Koymuşlar adını “uygarlık, ümran”!
Yükseklerde, midelerdir hükümran
Alçaklarda, baş aradım kırk sene.

Gönül penceremi dünyaya açtım
Baktım manzaraya, ben benden geçtim...
Ucuzdan tiksindim, kolaydan kaçtım
Belâsı çok iş aradım kırk sene...

Birbirinden çürük çıktı seneler
Öz yiğidi az doğurdu analar
Hayâl oldu gönlümdeki binalar
Temel için taş aradım kırk sene.

Adı “devrim” oldu avrat soyarak
Denge kurdu toklar açı yiyerek
Aptallara ibret olsun diyerek
Solucanda diş aradım kırk sene.

KLAVUZ NESİL
Batılın önünde set
Hakk'a kılavuz nesil.
İlimde Ak Şemseddin
Kararda Yavuz nesil.
Hakk'a kılavuz nesil...

Bir Aras'tır, bir Tuna
Tarih binmiş sırtına
Nefret yıkan fırtına
Sevgiye havuz nesil.
Hakk'a kılavuz nesil...

Her zalimin korkusu
Her çiçeğin kokusu
Yangını söndüren su
Yemeklerde tuz nesil.
Hakk'a kılavuz nesil...

Tevhidi kucaklayan
Canda canan saklayan
Zindanları aklayan
Her zulme maruz nesil.
Hakk'a kılavuz nesil...

Kalmasın engel artık
Del zırhları del artık
Çık ufuktan gel artık
Birliğe susuz nesil.
Hakk'a kılavuz nesil...

KONUŞMA
O dedi ki:
Bir gün bana gönül verdin
'Aşktır benim mayam' derdin
Sonsuz bir hisle severdin
Aklında mı?

Ben dedim ki:
Aşktan yana, histen yana
Gayri sual sorma bana
Belki dün bilirdim ama
Unutmuşum!

O dedi ki:
Yüreğime ektin bir köz
Yaralarım oldu göz göz
Yemin edip verdiğin söz
Aklında mı?

Ben dedim ki:
Yanan yakar iyi bil ki
Ben de yaralıyım belki
Unutmak ayıp değil ki
Unutmuşum!

O dedi ki:
Yalan söylemezdin yani
Unutmam derdin sen beni
Sormak suç olmasın yani
Aklında mı?

Ben dedim ki:
Hangi yalan, hangi gerçek?
Meyvesini yedi çiçek
Soru sorma, cevabım tek;
Unutmuşum!

O dedi ki:
Mühürledin dudaklarım
Düğümün kalpte saklarım
Mektup yazan parmakların
Aklında mı?

Ben dedim ki:
Ne mühür kaldı, ne senet
Er-geç kopar cürük kenet
Uçmuş akıl denen meret
Unutmuşum!

O dedi ki:
Beni, benden almıştın da
Çokla sen ben olmuştun ya
Gerçek sevgi, yalan dünya
Aklında mı?

Ben dedim ki:
Vazgeç gayri iş yok bende
Yitirmişim seni, sende
Kimin nesisin, adın ne?
Unutmuşum!

Ve bilenler dediler ki:
Aşk da, söz de yalan imiş
Akıl işi değil bu iş
Ve sonra hatırladık ki
Sevenler hep boşa sevmiş..

KORKU ..
Ben deliden çok kurnazdan korkarım
Cahilden ziyade yobazdan korkarım
Bedenimdeki hastalıklardan değil,
Adalete düşen marazdan korkarım.

KÖROĞLUNA DAİR
Benden selâm olsun Koç Köroğlu’na,
Şimdi devir başka, zaman değişti.
Karga konar kır atların beline,
Arpa bulunmuyor, saman değişti.

Gayri ne Kenan var, ne Demircioğlu,
Tarihe karıştı, Ayvaz’la Hoylu,
Herkes Bolu Beyi, her taraf Bolu,
Yiğitlik kalmadı, insan değişti.

Sır tutmuyor suya giden testiler,
Kılınçları müzelere astılar,
Çamlıbel’in çamlarını kestiler,
Dağlar çıplak kaldı, orman değişti.

Kale yoktur, ok atılmaz burçlardan,
İnsanoğlu yüksek uçar kuşlardan,
Boz tavşanlar haraç alır kurtlardan,
Erlik başkalaştı, meydan değişti.

Kervan geçmez, uçurdular hanları,
Hile satar asrın bezirgânları,
Banka kurup biriktirdik kanları,
Dertler yenilendi, derman değişti.

Tad bozuldu, küp kokutur turşular,
Haydutlara yatak oldu çarşılar,
Şişkin cüzdan bin belâyı karşılar,
Boynuzlar göz oldu, kalkan değişti.

KÜÇÜK SINAV
Ana, baba vesiledir ortada;
Kim gönderdi? Nasıl geldin? De hele.
Et, kemik, kan mevcut durur mevtada
Eksilen ne? Niye öldün? De hele .


LLLLLLLLLLLLLLLLLLLLL


LÜZUMAT MÜZEKKERESİ
Uzun boylu, kısa boylu
Ölse ne ki, kalsa ne ki?
Üç-beş yüz bin işçi, köylü
Ölse ne ki, kalsa ne ki?

Fark etmez ırgat, amele
Harç diye basın temele
Alt tarafı hepsi köle
Ölse ne ki, kalsa ne ki?

Hayatına küstü memur
Yediğini kustu memur
Altı memur, üstü memur
Ölse ne ki, kalsa ne ki?

Vurguncuya işlesin çark
Namuslular etmesin fark
Esnafın destesi beş mark
Ölse ne ki, kalsa ne ki?

Dulu, yetimi kim arar
İmhasına verin karar
Emekliler zaten zarar
Ölse ne ki, kalsa ne ki?

İşsizler sürülsün yurttan
Büyükler kurtulsun dertten
İnsanlar kemikten, etten
Ölse ne ki, kalsa ne ki?

Temizlensin sathı vatan
Sevinsin pusuda yatan
Vatandaş lüzumsuz zaten
Ölse ne ki, kalsa ne ki?


MMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMMM


MAYA
“Sılaya dön” diye mektubun geldi;
Sılayı sılada yitirdim anam.
Biten takvimlere sattım gençliği,
Uykuyu rüyada yitirdim anam.

Özü bulmak için indim derine;
Geç değdi ellerim dost ellerine.
Salınca gönlümü mahşer yerine,
Dünyayı dünyada yitirdim anam.

Öteyi ötede, burayı burda,
Güneşin nurunu bir başka nurda,
İsa’yı çarmıhta, Musa’yı Tur’da,
Adem’i Havva’da yitirdim anam.

Kapattım kapımı “of” ile ah’a,
Açtım penceremi sonsuz sabaha..
Ağrımı, sızımı sorma bir daha,
Onları orada yitirdim anam.

Bu hiç, o herşeyden verince müjde,
Silindi hayâller kalmadı gözde.
Aşkım çiçek açtı yandığım közde,
Aklımı, sevdada yitirdim anam.

Ölçtüm ve düşündüm inceden ince;
Sıyrıldı kılıftan “son” ile “önce”
Mânâlar zihnimde şekillenince,
Ben beni aynada yitirdim anam.

Önce kökü dalda, dalı çiçekte;
Çiçeği meyvede, meyveyi renkte;
Var olan herşeyi bir çekirdekte,
Onu da MEVLÂ’da yitirdim anam.

MECLİS LÜGATI
"Hıyar, seviyesiz, sahtekar, alçak
Demagog, satılmış, adi, dangalak
Aşağılık, terbiyesiz, pis yalak"
Mebus beyler yalan söylemez el hak

MİHRİBAN
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor mihriban

Yar,deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor mihriban

Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor mihriban

Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk değince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut cizilmiyor mihriban

Boşa bağlanmış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Şaştım karabahtım tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor mihriban

Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor mihriban .

MİHRİBAN ( UNUTURSUN)
“Unutmak kolay mı? ” deme,
Unutursun Mihriban’ım.
Oğlun, kızın olsun hele
Unutursun Mihriban’ım.

Zaman erir kelep kelep..
Meyve dalında kalmaz hep.
Unutturur birçok sebep,
Unutursun Mihriban’ım.

Yıllar sinene yaslanır;
Hâtıraların paslanır.
Bu deli gönlün uslanır...
Unutursun Mihriban’ım.

Süt emerdin gündüz-gece
Unuttun ya, büyüyünce...
Ha işte tıpkı öylece
Unutursun Mihriban’ım.

Gün geçer, azalır sevgi;
Değişir herşeyin rengi
Bugün değil, yarın belki
Unutursun Mihriban’ım.

Düzen böyle bu gemide;
Eskiler yiter yenide.
Beni değil, sen seni de
Unutursun Mihriban’ım.

MİSİLLEME
''İki kere iki dört'' ediyorsa,
Ben de seni seviyorum, darılma
Bir de ''Her gecenin sabahı var'' sa
Ben de seni seviyorum, darılma

Demişler ki, ''Çivi, çiviyi söker''
Her eşek çamura bir defa çöker
Madem ''Kar üşütür, ateş te yakar''
Ben de seni seviyorum, darılma

''Her yokuşun bir inişi olur'' sa,
''Aka aka, su çukuru bulur'' sa,
İnsan doğar, yaşar, sonra ölürse,
Ben de seni seviyorum, darılma

Durup dinlenmeden akarsa pınar,
Her yıl kıştan sonra gelirse bahar,
Balıkların suyu sevdiği kadar
Ben de seni seviyorum, darılma

Dikkat eyle geçmiyorum sırayı;
Bozar ise kader bozsun arayı
Aç ekmeği sever, fakir parayı...
Ben de seni seviyorum, darılma

MİLLETVEKİLİ MARŞI
Sormayin kim oldugumu
Ben bilmem, liderim bilir
Varligimi yoklugumu
Ben bilmem, liderim bilir.

Gözlerim hep ona bakar
Kaldir der, ellerim kalkar
Gül, menekşe nasil kokar
Ben bilmem, liderim bilir...

Ne için ne yiyecegim
Sirtima ne giyecegim
Nerede ne diyecegim
Ben bilmem, liderim bilir...

Içimdeki riyalari
Sürecegim boyalari
Görecegim rüyalari
Ben bilmem, liderim bilir...

Siki tutarim arami
Ye derse, yerim harami
Süt beyaz, kömür kara mi
Ben bilmem, liderim bilir...

Enim nasil, boyum nasil
Fikrim nasil, huyum nasil
Kullanacak oyum nasil
Ben bilmem, liderim bilir...

Hasta miyim, sihhatta mi
Sadakatim ifratta mi
Otuz gün ay mi, hafta mi
Ben bilmem, liderim bilir...

Hicap nedir, örtü nedir
Kurt, kuş, böcek, börtü nedir
Iyi nedir, kötü nedir
Ben bilmem, liderim bilir...

Hürmetim tamdir zatina
Minder olurum altina
Uyarim talimatina
Ben bilmem, liderim bilir...

Teslim ettim irademi
Böyle yürür benim gemi
Varsa beynimi, midemi
Ben bilmem, liderim bilir...

MÜZELİK ŞİİR
Yürüyen heykellerle aynı müzedeyim ben
Konuşan mumyalara kimden söz edeyim ben
Fikren işkencedeyim, ruhen cezadayım ben

Korkaklığın sükûtu kol geziyor her yerde
Sanki tek başımayım, tek kişilik mahşerde.

Putların gölgesinde dans eder akbabalar
Söz sokakta dolaşır, öz zindanda çabalar
Atılan ucuz safra selâmlar, merhabalar

En temiz topraklara gül eksem mantar biter
Yollar sırat köprüsü, durmak düşmekten beter.

Kaybettim mesafeyi, zamandan uzaklaştım
Sevgi diye sarıldım, isyanla kucaklaştım
Ne kendimden kurtuldum, ne kendime yaklaştım

Toprağın üstü mezar, zevke dalmış ölüler
Can sıkmaya yetiyor canlı kalmış ölüler.

Fuhuş yuvası sanki en görkemli binalar
Çamur evlât doğurur taş yürekli analar
Resmen hak tevzi eder hakkı boğan canavar

Koşanlar, yarışanlar.. dehşet ötesi dehşet
Akıl karaya vurdu, gırtlağı geçti vahşet.

Meydanlar tıklım tıklım, caddeler salkım-saçak
Kölelik histerisi yayılmış köşe-bucak
Elli tane hokkabaz, elli milyon oyuncak

Müdür ve müdüriçe müzenin bekçileri
Aferine çalışır düzenin bekçileri.

Mülkü kazanan ayrı, tasarruf eden ayrı
Hisseler neden farklı, hak, hukuk neden ayrı?
Hasta yaşar deniyor, baş ile beden ayrı

Mantık yürütmek yasak, itiraz eylemek suç
Neşe-eğlence cinnet.. yatıp uyumak korkunç.

Güvenmek aldanmaktır.. ölçü-tartı izafî
Mert-namert, güzel-çirkin, eksi-artı izafî
Çoğunun cebindeki kimlik kartı izafî

Kim kimdir? Kim kim değil? Anlamak ve bilmek zor
Oynanan komediye gül diyorlar, gülmek zor.

Figüran heykeller var kül tablası boyunda
Yediyüz göbek atar dakikalık oyunda
İşlenen her günaha kurtta ortak, koyun da

Kalmışım ara yerde, tozdayım, dumandayım
Kirli bir mekândayım, iğrenç bir zamandayım.


NNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNN


NOKTADA ZAMAN
Gönül kurşun yemiş yaralı ceylan
Döndüğü noktadan bin yıl uzakta
Yürek ateş düşmüş kuru bir harman
Yandığı noktadan bin yıl uzakta

Ne nişan bozulur, ne düşer tetik
Zaman kanlı tezgah,acılar mekik
Umut yavrusunu yitiren keklik
Konduğu noktadan bin yıl uzakta

Şans ne ki? Bir doğar,ölür bin kere
En güzel arzular kalır mahşere
Sevginin meyvesi dalından
İndiği noktadan bin yıl uzakta

Çıkar oyunbazlar ikbal katına
Tepeler dağları alır altına
Dostluk sürücüsü vefa altına
Bindiği noktadan bin yıl uzakta

Esasta her canlı mutlak bir ceset
Dünyamız soluyan ufak bir ceset
Evren teneşirde çıplak bir ceset
Yunduğu noktadan bin yıl uzakta .

NÖBETÇİNİN VUKUATI
Yüzbaşım, garajda nöbet tutarken
Hatırıma sıla düştü bu gece
Güngören'in horozları öterken
Gönül kalktı yola düştü bu gece

İçinde dışında yoktur yalanı
Anlatayım dur başıma geleni
Bir yar için düşüncemin olanı
Sapanca'da göle düştü bu gece

Bozhöyük'e vardım Güllü kadına
Fal açtırdım Ülker'imin adına
Gelin olmuş bak şu işin tadına
Bizim kısmet ele düştü bu gece

Kırk yıl geçse unutamam bu günü
Olmuş bitmiş sevdiğimin düğünü
Hep çözülmüş sırrımızın düğümü
Maceramız dile düştü bu gece

Kalbime ateşten vurdular yama
Perişan bir halde döndüm kıtama
Karakoç bildiğin KARAKOÇ ama,
Bilmediğin hale düştü bu gece .


OOOOOOOOOO---ÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖ


OMUZUMDA SEVDA YÜKÜ
Omuzumda sevda yükü
Yollarda Seni aradım.
Beste beste, türkü türkü
Tellerde Seni aradım.

Girdim yeşilden sarıya
Sordum ölüye, diriye
Çiçeği verdim arıya
Ballarda Seni aradım.

Aşk yalımı girdi cana
Gönlüm döndü gülistana
Gece-gündüz yana yana
Küllerde Seni aradım.

Yorulup demedim, yeter
Hasretin gözümde tüter
Keremden, Mecnundan beter
Çöllerde Seni aradım.

Bahçem çiçek, bağım gazel
Birleşir ebedle, ezel
Ayırmadım çirkin, güzel
Kullarda Seni aradım.

Ulaşmak için rahmete
Katlandım binbir zahmete
Karışıp söze, sohbete
Dillerde Seni aradım.

OY ANADOLU
Seni çok sevenler(?) çok örseledi
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...
Açların çalıştı, tokların yedi
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Yanan hep sen oldun, yakılan sensin
Ruhuna çiviler çakılan sensin
Şekilden şekile sokulan sensin
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Sınırlar çizildi rüyalarına
Yasaklar konuldu dualarına
Hangi sesler hâkim semalarına
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Ahlat’ın, Afşin’in, Söğüt’ün mahzun
Evladın, âşıkın, yiğitin mahzun
Tebessümün mahzun, ağıtın mahzun
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Metrûk manastırlar ihya olmakta
Hüzün, camilere mahya olmakta
Yadlar başımıza kâhya olmakta
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Üzerinden hak, adalet silindi
Hayâ zırhı delik delik delindi
Bu zelil duruma nasıl gelindi?!
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Dün şehit kanıyla sulanan sensin
Bugün alkollere belenen sensin
Düşmandan sadaka dilenen sensin
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Şehit torununa "sen sus" diyorlar
"Vatan sevmek bize mahsus" diyorlar
Her taraf toz-duman, kâbus diyorlar
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

Hariçten gelenler köprüyü tutmuş
Dost, karşı kıyıda, seni unutmuş
Hınzır yeller yaprakların kurutmuş
Oy güzel vatanım, oy Anadolu...

ÖLÜLERE İHTAR
Ey eski ölüler kalkın mezardan
Dünyayı bir daha görün de gidin.
O günler mi berbat yoksa bugün mü?
Biz değil... siz karar verin de gidin.


PPPPPPPPPPPPPPPPPPPPP


POSTACI
Eylen bir haber ver, acele gitme
Sevgilimden mektup var mı postacı?
Yok deyip de beni perişan etme
Sevgilimden mektup var mı postacı?

Tel çekmiştim giden ayın üçüne
Cevap gelmez korku düştü içime
Karıştır çantayı bir bak içine
Sevgilimden mektup var mı postacı?

Uykumu dağıtan korkulu düşler
Gün biten her gece yeniden başlar
Ber evet dünyayı bana bağışlar
Sevgilimden mektup var mı postacı?

Hiç haber çıkmadı on pazar
Beklerim saatler yıl kara uzar
Zarfının üstünde KARAKOÇ yazar
Sevgilimden bir haber var mı postacı?


RRRRRRRRRRRRRRRRRRRR


RAPOR
Nere bassan bataklığa batarsın,
Fikir dinsiz, merak deli, dünya cılk.
Bozulmuş insanlar, Allah kurtarsın,
Mide dinsiz, yürek deli, kafa cılk.

Kart öküzler bağlanalı batıya,
Cıvıklık bulaştı, birçok katıya.
Ne temele güven, ne de çatıya.
Duvar dinsiz, direk deli, oda cılk.

İmanda nasipsiz, dinde fakirler.
Akşam köşesinde küfür okurlar.
Zaman tezgah olmuş, günah dokurlar.
Usta dinsiz, çırak deli, kalfa cılk.

At huysuz çıkarsa binilmez kardaş.
Denecek çok söz var denilmez kardaş.
Açlıktan ölsekte yenilmez kardaş.
Hoşaf dinsiz, börek deli, çorba cılk.

Çektiğimiz çile hesaba gelmez.
Ay geçer, yıl geçer, yüzümüz gülmez.
Toprakta bereket olurmu ? olmaz.
Kazma dinsiz, kürek deli, çapa cılk.

Kovuldu ülkeden ar, namus, haya.
Asrileştik güya, uyduk modaya.
Beden açık, yüzde yedi kat boya.
Surat dinsiz, tarak deli, ayna cılk

REÇETE
Ey yüksek sosyeteye mensup modacı hanım,
Eğlence zümresinin başının tacı hanım,
Bu metod ki, sizlerin müsbet ilâcı hanım:
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

Yerindedir tahsilin, güzelliğin şahâne.
Varsa Türk'ten tâlibin, bu çeşitli bahane.
Bir ecnebî hovarda yakalarsan daha ne?..
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

Flörtünün sayısı; en az on beş olmalı...
Kimisi hâlis züppe, kimisi keş olmalı...
Altın kolyen, kürk manton, taksin beleş olmalı.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

İç votkayı, şarabı; sokaklarda nâra at.
Medeniyet sizlerle yükselmektedir kat kat.
Çeşni ruha gıdadır, her gün bir yatakta yat...
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

Hiç durma twist öğren, her gün baloya git;
Tırnağını, yüzünü, dudağını boya git.
Sun'î peyke varis ol, conilerle aya git.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

Bazan düz pantalon giy, traş ettir enseni.
Bin dolaş bisiklete, göster şöyle sen seni.
Kabahat ailende, anlıyorum ben seni.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

Artist ol, filim çevir; ismine yıldız derler...
Bin kez kürtaj yaptırsan gene sana kız derler!
Çıplak resim çektirsen, ne şahâne poz derler.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

Mayoyla endam göster, git jürinin önünde
Mahremini teşhir et her birinin önünde
Seçil bir kraliçe imtihanın sonunda.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Açıl kızım utanma, bu devrin modasıdır.

Hayır, inanma kızım! Bunlar hep istihzadır.
Namus insanlar için en mukaddes meyvadır.
Gençlikte hissiyatın belki seni aldatır.
Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Haddinden çok açılmak soysuzun modasıdır.

Türk oğluna anne ol, iftihar et onunla;
Elin soysuz züppesi bağdaşamaz seninle;
Bu yurdun kızı isen şu sözü iyi dinle:
"Dışının görünüşü içinin aynasıdır;
Yapacağın düşüklük bize yüz karasıdır."


SSSSSSSSSSSSSSSSSSSS


SAATİ YOK EREMİ YOK
Aşktan yana söz duyunca,
Ben hep seni düşünürüm.
Uçsuz hayaller boyunca,
Ben hep seni düşünürüm.

Yıldızlar kayar yüceden;
Renkler sıyrılır geceden;
Yüreğim sızlar inceden;
Ben hep seni düşünürüm.

Aklın ucu değer hiçe;
Yol ararım içten içe.
Kainat uyur sessizce,
Ben hep seni düşünürüm.

Korkunun bittiği yerde
Haz duyarım perde perde.
Bir mezar görsem bir yerde,
Ben hep seni düşünürüm.

Zaman hep sonsuza akar
Meyve dökülür,dal kalkar.
Çiçekler bakar bakar,
Ben hep seni düşünürüm.

Rüzgar eser ilden il'e
Sağlıkta bitmez bu çile.
'Var'dan öte 'Yok'ta bile
Ben hep seni düşünürüm.

SAÇ MESELESİ
Karlı dağlar gibi dik durur başı
Bahar bulutuna benzer saçları
Ayrı bir konudur kirpiği, kaşı;
Yaralar bağrımı ezer saçları

Kaç gönül takılı kalmış telinde,
Dalgalanır omuzunda, belinde...
Bazan ak gerdanda, bazan alında
Yayladan yaylaya gezer saçları

Yanakları çiçek açmış nar gibi,
Gözleri çağşaklı bir pınar gibi.
Göğsü mor sırtlara yağan kar gibi...
İlla hepsinden güzel saçları ,

Bağlar ki esen yel atmasın diye,
Görenler itiraz etmesin diye.
Kimsenin gözüne batmasın diye
Akşamdan akşama çözer saçları .

SANA GELİYORUM SANA
Görmeden, doğduğum gecenin seherini
Ellerim değmeden anama,
Ve günah izi yokken dudaklarımda,
Bebeklere has bir dille ağlayarak,
SANA geliyorum SANA
Çırılçıplak

Köklerim sığmadı zamana;
Silktim ham meyvelerimi utandım da,
Bir garip ağaç oldum aşk ükesinde,
Kutsal duygularınla donandım yaprak yaprak
SANA geliyorum SANA
Dal-budak

Ne bir dürüm ekmek var heybemde
Ne içecek suyum kana kana...
Bir tutam umutla düştüm yollara,
Bazan yürüyerek, bazan koşarak
SANA geliyorum SANA
Yalınayak

Yollar uzadıkça yük ağırlaştı,
Ateş düştü gönlümdeki harmana
Bıraktım ağrıyı, sızıyı bir yana;
Hasretinden ipil ipil yanarak,
SANA geliyorum SANA
Bir avuç toprak

Seyrettim uzaktan benliğimi ki,
Et, kemik, kan değilmiş manâ
Habibin hakkına, İsmin hakkına
Af dilemek icin ağlayarak,
SANA geliyorun SANA
Ya HAKK..

SAY BİR GERÇEK SAY BİR YALAN
Ömür dediğiniz nedir
Üç gün hilal, üç gün bedir
Haftaya boş kalır sedir
Say bir karış, say bir adım
Geçti gitti, anlamadım

Her türlü nimet sofrada
Yığın yığın dert sofrada
En uzun mühlet sofrada
Say bir içim, say bir tadım
Kaçtı gitti, anlamadım

Denizde kayıktır umut
Yaralı geyiktir umut
Ürkek üveyiktir umut
Say bir lokma, say bir yudum
Uçtu gitti, anlamadım

Dakikalar yazlık, kışlık
Saatlarda mı yanlışlık
İklim mevsim tek karışlık
Say bir dondum, say bir yandım
Göçti gitti, anlamadım

Bembeyaz düşler topladık
Bitmemiş işler topladık
Bebek gülüşler topladık
Hızar kurdu itimadım
Biçti gitti, anlamadım .

SEN VARSIN
Gönül tezgahında şiir dokudum
İplik iplik nakışında sen varsın
Aşk yolunun kanununu okudum
Madde madde yokuşunda sen varsın

Fikir vadisinden bir ırmak geçer
Eğilir selviler suyundan içer
Bağrında ay doğar zambaklar açar
Sessiz sessiz akışında sen varsın

Öz suyusun hayat denen şişenin
Nedenisin keder ile neşenin
Sevda cephesinde şehit düşenin
Donuk donuk bakışında sen varsın

Hep senin renginde görünür bahar
Yaprakta yeşilin gülde kokun var
Yama yama kalbimdeki yaralar
Sıra sıra dikişinde sen varsın

Gidip de yorulma çok uzaklara
Sen; seni gel benim içimde ara...
Umut güneşimin mor bulutlara
Girip girip çıkışında sen varsın.

SEN . ..
Sen : Çamlı dağlarda ağaran şafak...
Sen : Duru gönüllerin nilüferisin
Sen : Engin ovada sararan başak...
Sen : Umut kaynağı, alınterisin
Sen : Gökte yıldızsın, uykularda düş...
Sen : Yeşil ekinsin sen beyaz gümüş..
Sen : Mavi denizsin sise bürünmüş...
Sen : Sevda sırrının düğümlerisin
Sen : Her güzelliğin canlı sergisi
Sen : Kalb yarasının emin sargısı...
Sen : Benim dileğim, Hakk'ın vergisi..
Sen : Gönlümde saplı aşk hançerisin
Sen : Koyu gölgesin yaz sıcağında
Sen : Olgun meyvesin dal kucağında
Sen : Korsun, alevsin aşk ocağında
Sen : Gadir Allah'ın şaheserisin
Sen : Bensin gel gör ki ben sen değilim
Sen : Benim düşünce ruhum ve dilim
Sen : Benim gözlerim, ayağım, elim...
Emin ol, sen bana benden berisin .

SENİ ARADIM
Omuzumda sevda yükü
Yollarda seni aradım
Beste beste, türkü türkü
Tellerde seni aradım

Girdim yeşilden sarıya
Sordum ölüye diriye
Çiçeği verdim arıya
Ballarda seni aradım

Aşk yalımı girdi cana
Gönlüm döndü gülistana
Gece gündüz yana yana
Küllerde seni aradım

Yorulup demedim yeter
Hasretin gözümde tüter
Kerem'den, Mecnun'dan beter
Çöllerde seni aradım

Bahçem çiçek bağım gazel
Birleşir ebedle ezel
Ayırmadım çirkin, güzel
Kullarda seni aradim

Ulaşmak icin rahmete
Katlandım binbir zahmete
Karışıp söze sohbete
Dillerde seni aradım .

SENDEN İNCİNMESİN
Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.

Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmailce
Bıçak senden incinmesin.

“Burdayım” de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.

İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Irmak senden incinmesin.

Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.

SERGİ
Zümrüt bahçe, Altın saray
Girdim amma beğenmedim
Ortasında elmas bir ay
Gördüm amma beğenmedim.

Hak diye döndüm yönümü
Boynuma taktım ölümü
İstediler ak gönlümü
Verdim ama beğenmedim

Çile çektim sünnet diye
Kınadılar cinnet diye
Çağırdılar cennet diye
Vardım ama beğenmedim

Kalbim tarla, sevgim başak
Tahammülü yaptım kuşak
Dost yoluna candan döşek
Serdim amma beğenmedim

Beyde makam, beyde para
Garibanda türlü yara
İnsanlığı insanlara
Sordum amma beğenmedim

Başlar hep beyine muhtaç
Mideler dolu, gözler aç
Her çıbana üç-beş ilaç
Sürdüm amma beğenmedim

Gelen olmadı çağrıma
Ellerim düştü böğrüme
Var gücümle öz bağrıma
Vurdum ama beğenmedim .

SERMAYELİK
'Büyük'lük kendine verdiği paye
Arkasında saklı en menfur gaye
Sinsice İslam'a saldırmak için
'İrtica' elinde hazır sermaye...

SEVDAM VE BEN
Ey SEVDAM! Nerede kucaklaştık seninle,
Ne zaman dolduk, ne zaman taştık seninle?
Beklediğimiz sabahları görmeden
Bak.. Bak işte mezara yaklaştık seninle.

SİZE BIRAKTIM
Bana Mevlana'yı, Yunus'u verin
Mecnun'u, Leyla'yı size bıraktım
Kırk yıldır susuzum, bir tas su verin
Irmağı, deryayı size bıraktım

Talipli değilim şöhrete, şana,
Makamı, rütbeyi yük etmem cana
Dostluk, sevgi, şefkat yetişir bana,
Dövüşü, kavgayı size bıraktım.

Zaman yoktur ekip, biçip, sürmeme
Ham topraktan haram mahsul dermeme
Bir tek gönül kâfi gelir girmeme
Konağı, sarayı size bıraktım.

Çokta değil, hakta buldum huzuru,
İstediğim alınteri, göznuru
Benliği, kibiri, iğrenç gururu
Faizi, bankayı size bıraktım.

Hiç biriniz telaş etmesin boşa
Doyacak gözünüz toprağa, taşa..
Beni inancımla koyun başbaşa..
Topyekün dünyayı size bıraktım .

SUÇ OLSA DA
Ne diyorsa İslam dini
Uyacağız suç olsa da
Gerçeği örten kefeni
Yırtacağız suç olsa da.

Alnımız ak, yüzümüz ak
İslam olan olmaz korkak
Batıla batıl Hakka Hak
Diyeceğiz suç olsa da.

Çiçeklenir sevda serde
Cihad, düğün olur merde
Nur-u Kuranı her yerde
Yayacağız suç olsa da

Baba, Ana, Bacı, Kardaş
Ehl-i küfre açtık savaş
İslamın yoluna can baş
Koyacağız suç olsa da.

Cihad bize bayram düğün
Ta doğuştan haşre değin
Her an zikrullah gömleğin
Giyeceğiz suç olsa da.

Mana doldurmuş içleri
Gam mı maddenin suçları
Dine taş atan hiçleri
Sustururuz suç olsa da.

SULARI ISLATAMADIM
Savaştayım elli yıldır
Ömrüm geçti boşalt, doldur
Anlamadım bu ne haldir

Birgün silah çatamadım
Suları ıslatamadım

Ekin ektim başak yılan
Kuşandığım kuşak yılan
Yorgan akrep, döşek yılan

Birgün rahat yatamadım
Suları ıslatamadım

Ne payem oldu ne sayem
En doğruya varmak gayem
Düşüncemdir tek sermayem

Alan yoktur satamadım
Suları ıslatamadım

Yolum yokuş, izim ayrı
Dilim yağsız, sözüm ayrı
Bedenimden özüm ayrı

Biri bire katamadım
Suları ıslatamadım

Talipli yoktur sevgiye
Anlamadım, neden? Niye?
Canlar gücenmesin diye

Can attım gül atamadım
Suları ıslatamadım .

SUSAR Kâinat
Adlî İlâhî’den sual eylesem
Kapanır dudaklar, susar, söylemez...
Acep hangi meyve helâldir desem
Sararır yapraklar, susar, söylemez...

Munis bir merakım, mağrur bir merak
Tohum bir merakım, yağmur bir merak
Maden bir merakım, çamur bir merak
Utanır topraklar, susar, söylemez...

Karlı dağlar uykuya mı yattı ki
Geçitleri haydutlar mı tuttu ki
Deli rüzgâr dilini mi yuttu ki
Ormanlar-ırmaklar, susar, söylemez...

Desem ki adalet, hürriyet var mı?
İnananlar inancını yaşar mı?
Yoksa zulüm-zillet boydan aşar mı?
Kararır şafaklar, susar, söylemez...

Bir yemine çeksem gök yere değer
Âlem söz orucu tutarmış meğer
Balıklar başını önüne eğer
Sallanır kavaklar, susar, söylemez...


ŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞ


ŞİİRE DAİR
Şiir bir cennet bahçesi
Girmeyene anlatılmaz.
Cennet nedir, bahçe nasıl?
Görmeyene anlatılmaz.

Şair gülü, şükür gülü
Yaprak yaprak dokur gülü
Her mısradan fikir gülü
Dermeyene anlatılmaz.

İne gönül, kalka gönül
Hep doğruya baka gönül
Hak vergisi.. Hakk’a gönül
Vermeyene anlatılmaz.

Şiir toprak kokusudur
Şiir damla damla sudur
Ermişlerin duygusudur
Ermeyene anlatılmaz.

Şairler sultanı Yunus
Her sözü yüz defa yumuş
Aşk bağına dergâh kurmuş
Varmayana anlatılmaz.

ŞİKAYET
Yıldırımlar sağdım umut bahçeme
Hasretimi yangınlarla süsledim
Depremleri dost eyledim geceme
Yüreğimde fırtınalar besledim
Bekledim ki sen gelesin yanıma
Gelmiyorsun yetti gayri canıma

Kokuştu, acıdı, gazlaştı sular
Bozuldu, değişti, yozlaştı sular
Kurudu, savruldu, tozlaştı sular
Bekledim ki sen gelesin yardıma
Gelmiyorsun, ortağım yok derdime

Boş dergahta tek dervişim, gerçek bu
Yalnızlığa boş vermişim gerçek bu
Sabır, sebat benim işim gerçek bu
Silahımı kalemime yasladım
Bekledim ki sen gelesin muradım
Gelme gayri, kapıları kapadım .


TTTTTTTTTTTTTTTTTTTTT


TANRI KATINA
Yerleri gökleri yaratan Tanrı
Sana, Sen'den şikayetim var benim
Hakim-i mutlaksın haktır kararın
Anlatayım hayallerimi gör benim

Bir gönül verdin ki oldum esiri
Bulur kusursuzda yüzbin kusuru
Biri bire bölsen çıkar kesiri
Bu gidişle iflah olmam zor benim

Üfledim ötmedi aşkın düdüğü
Aşamadım arpa boyu gediği
Bana çirkin elin güzel dediği
Ya aklım yok, ya gözlerim kör benim

Yalanı gerçekte saklanmış gördüm
Gündüzlerde gece, yazda kış gördüm
Hayat diye verdiğini düş gördüm
Tüm nedenler benliğimi yer benim

Hava gurbet toprak gurbet su gurbet
Alev alev sardı beni bu gurbet
Esas derdim ne sıladır ne gurbet
Dost ufuklar düşünceme dar benim.

TAMAM MI?
Unutma tez geçer zulmün ezası
Sabretmeyi bileceksin. Tamam mı?
Yiğitde ar değil bahtın kazası
Hakka teslim olacaksın. Tamam mı?

Geri dönmek yoktur güneş doğmadan
Rahmet nuru karanlığı boğmadan
Hakikat yolunda boyun eğmeden
Gerekirse öleceksin. Tamam mı?

Yenilir mi inanmışın imanı?
Böyle bir gerçeğin olmaz gümanı
İnşaallah başlarsa hesap zamanı
Haklarından geleceksin. Tamam mı?

Yolumuz her zaman Allah yoludur,
Bu yoldaki ölüm oğul balıdır.
Hak, haklının en mukaddes malıdır.
Vermezlerse alacaksın. Tamam mı?

Çevirmez ahını Allah öksüzün...
Pek basittir devrilmesi köksüzün
Her kim olsa haksızlığı haksızın
Suratına çalacaksın. Tamam mı?

Uyuşukluk şifa bulmaz illettir.
Korkaklık en adi, en pis zillettir
Adalet ne güzel, ne hoş nimettir.
Hep doğruyu bulacaksın. Tamam mı?

Yalana hayır da, gerçeğe evet...
Mücadele şarttir, kalsan da tek fert.
Bir de ötesi var buranın elbet;
Nasıl olsa güleceksin. Tamam mı?

TIYNETSİZLİK
Medya yoncalığında yayılan sıpaların
Geleceği malumdur, kocaman eşek olmak.
Üst üste aldıkları ödül ve kupaların
Bedeli dine düşman, patrona uşak olmak.

TOPRAKTAKİ SEVİNCE
Al elmalar yeşil dalı eğince
Yaprakların ucu yere değince
Bak o zaman topraktaki sevince

Hava bulutlanıp gök gürleyince
Bir yağmur başlar ya inceden ince
Bak o zaman topraktaki sevince

Sevdalılar al kefeni giyince
Kara yerler seni beni yiyince
Bak o zaman topraktaki sevince.

TUT ELLERİMDEN
Sırat’tan incedir sevda köprüsü
Beraber geçelim tut ellerimden.
Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü
Beraber uçalım tut ellerimden

Gönüldeki birlik kalkandır dışa
Aldırma ayaza, yele, yağışa
Giden ilkbahara, gelecek kışa
Beraber göçelim tut ellerimden.

Birleşmek üzredir şafakla gurûp
Korku beklenilmez kapıda durup
İster zehir olsun, isterse şurup
Beraber içelim tut ellerimden.

Çağır hayallerin en ötesini
Yakından duyarsın aşkın sesini
Sonsuz mutluluğun penceresini
Beraber açalım tut ellerimden.

Hatırla kaybolan hatıraları
Elmastan ışıklı, altundan sarı
Zaman tortusundan işte onları
Beraber seçelim tut ellerimden.

Şüphe "başlangıç"tır, karar "nihayet"
Zamanı zamana etme şikayet
Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet
Beraber kaçalım tut ellerimden


UUUUUUUUUU-----ÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜ


UNUTMA BACIM
Türksün, Müslümansın; dahası var mı?
Unutma bunları aman ha bacım.
Senin ak yüzünden ak olmamalı
Dağda kar, külekte ayran ha bacım.

Bir kocan olmalı, bir evin senin;
Artsın, eksilmesin şerefin senin;
Barışta annelik görevin senin,
Savaşta silâha davran ha bacım.

Hak yolun yolcusu kalmaz arkada;
Gücünü, gönlünü ülküye ada.
Yaşamak ne kadar hakkımızsa da,
Canımız Türklüğe kurban ha bacım.

Donsuz "yıldız"ları edinme örnek,
Kırk sandığa sığmaz bir kirli gömlek.
"Namus için" diyor en kutsal ölmek;
Ceddinin yazdığı ferman ha bacım.

Eskiyi, yeniyi bırak bir yana;
Her şeyin iyisin, doğrusun ara.
Uyma köksüzlere, olma maskara;
Aman ha, aman ha, aman ha bacım.

UYAN TÜRKİYE!.
Bu bir cinnet krizi, gerçekler yolunuyor
Gönül parkımızdaki çiçekler yolunuyor
Kuzular yolunuyor, ördekler yolunuyor
Kazlar tüyünü döktü, uyan artık Türkiye!.
Iğdır'da şafak söktü, uyan artık Türkiye!.

Üç siyasi tecavüz, üç ortağın niyeti
Yapılan her yanlışta millet öder diyeti
Koru hukukumuzu, koru cumhuriyeti
Şerefimiz diz çöktü, uyan artık Türkiye!.
Rize'de şafak söktü, uyan artık Türkiye!.

Namaslu can derdinde, soyguncu mavi turda
Sosyete pazarında bütün eller uçkurda
Yabancı müfettişler ne halt ediyor burda?.
Yeter, uyanma vakti, uyan artık Türkiye!.
Ağrı'da şafak söktü, uyan artık Türkiye!.

Kimse senin adına borç alıp ruh satmasın
İşsiz, bunalmış gençler aklını oynatmasın
Çifte pasaportlular memleketi satmasın
Her zillet seni yaktı, uyan artık Türkiye!.
Sinop'ta şafak söktü, uyan artık Türkiye!.

Aldanma yalancının yalanına bir daha
Sarılma denenmişin yılanına bir daha
Yol verme haydutların talanına bir daha
Bayrağın boyun büktü, uyan artık Türkiye!.
İzmit'te şafak söktü, uyan artık Türkiye!.

Dünümüz yağmalandı, yarınlar ipotekli
Sevip büyüttüğümüz torunlar ipotekli
Elif'ler, Alparslan'lar, Harun'lar ipotekli
Kokla bak tuzlar koktu, uyan artık Türkiye!.
Muğla'da şafak söktü, uyan artık Türkiye!.

Avrupa sevdalısı âşıktan hayır gelmez
Ayının elindeki kaşıktan hayır gelmez
Teslim tünelindeki ışıktan hayır gelmez
Uyurken yılan soktu, uyan artık Türkiye!.
Mersin'de şafak söktü, uyan artık Türkiye!.

Kartel medya narkozu uyuşturmasın sizi
Hoyrat örselemesin, buruşturmasın sizi
Sistem birbirinizle vuruşturmasın sizi
Gök gürler-şimşek çaktı, uyan artık Türkiye!.
Hatay'da şafak söktü, uyan artık Türkiye!.

Sütü bozuk olmayan çok sever milletini
Hiç emdirmez kanını ve yedirmez etini
Kaybetmez inancını, çiğnetmez iffetini
Uykun pek fazla çekti, uyan artık Türkiye!.
Urfa'da şafak söktü, uyan artık Türkiye!.

Utansın paramızı pul yapan büyükbaşlar
Kesmesin yolumuzu küp başlar, kayık başlar
Bu sözlerim sizedir hür başlar, ayık başlar
Ahlar semaya çıktı, uyan artık Türkiye!.
Sivas'ta şafak söktü, uyan artık Türkiye!.

Doktor bizden olmalı, ilaç bizden olmalı
Başımıza giyecek her taç bizden olmalı
Ufuk bizden olmalı, miraç bizden olmalı
Dağlara sisler çöktü, uyan artık Türkiye!.
Konya'da şafak söktü, uyan artık Türkiye!.

Gel ki görkemli birlik birlikte gerçekleşsin
Gel ki Anadolu'da huzur rüzgârı essin
Gel ki leş kargaları korksun, sesini kessin
Mazlum canından bıktı, uyan artık Türkiye!.
Her yerde şafak söktü, uyan artık Türkiye!.


VVVVVVVVVVVVVVVVVVVVVVVVVVV


VE SONRA
Kurudu sevgiler gönül tasında
Her mevsim bir başka aldattı bizi
Renkler başkalaştı gün ortasında
Koyu bir karanlık öptü denizi

Daraldı her sabah geniş ufuklar
Aşkımızı gölgeledi bulutlar
Yaprak yaprak daldan düştü umutlar
Tüketti takvimler gençliğimizi

Seneler yalancı çıktı düş gibi
Tüm yazlar üşüttü kara kış gibi
Mermere işlenmiş bir nakış gibi
Dağıldı yüzlerce yokluğun izi

Önce Gerçek dedik ve sonra Neden
Bekledik bir daha gelmedi giden
Uyandık en güzel düşü görmeden
Aynalardan sorduk birbirimizi.

VUR EMRİ
Bir haber dolaşır semada pulpul;
Kılınçlar bilensin akın var Çin’e.
Yiğitler at sürer düşman içine;
Tarihe hükmeden bir ses duyulur:
- Vur! TÜRKLÜK aşkına vur!

Yüklenir bir ülke oymak ve avul,
Sel olur ordular, batıya akar.
Uçar elden-ele bozkurtlu bayraklar.
Emreder bir başbuğ, sade ve vakur:
- Vur! BAYRAK aşkına vur!

Karışır top sesi, nal sesi, davul..
Çağdan çağa çığır açar gemiler.
Bir hâkan atını denize sürer
Ve der ki: “Yıkılsın Bizans’ı koruyan sur, ”
- Vur! FETİH aşkına vur!

Parçalanmak istenir bir ülke, Anadolu’dur:
Şahlanır bir anda bin yıllık hınçlar;
Eser poyraz poyraz eğri kılınçlar,
Kütahya düzünde kelle savrulur...
- Vur! TOPRAK aşkına vur!

Ya... işte tarihin böyledir oğul!
Geçmişten hız alsın geleceğin de..
Göster Türklüğünü tunç bileğinle!
Bu dine, bu ırka ve bu toprağa
Sataşmak isterse herhangi gavur:
- Vur! ALLAH aşkına vur!


YYYYYYYYYYYYYYYYYYYYYYYY


YAĞMUR YAĞAR GİBİ
Ormanlarda yuvasını yitiren
Bir kuş görsem sen gelirsin aklıma.
Beni alıp uzaklara götüren
Bir düş görsem sen gelirsin aklıma.

Gönlüm viranedir, yakılmış, yanmış
Hayal mermerinde hatıram donmuş.
Asırlar öncesi duvara konmuş
Bir taş görsem sen gelirsin aklıma.

Toprak, ağacın her hali güzel
Gölgesi, meyvesi hem dalı güzel
Nerede, ne zaman faydalı, güzel
Bir iş görsem sen gelirsin aklıma.

Acılmış bir çiçektir her gülen dudak
Kılıfta tomurcuk zor gülen dudak
Bir dostluk bakış ı, bir gülen dudak
Bir diş görsem sen gelirsin aklıma.

Yüreğinde deli taylar eş ınan
Gam ilinden dert iline taş ınan
Altmış yıl yaş ayıp bin yıl düş ünen
Bir baş görsem sen gelirsin aklıma.

YALVARIŞ
Ya Rab bu hasrete can dayanmıyor;
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Her adımda bir engel var, salmıyor,
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.

Mümkün mü bu yolda maksuda ermek?
Mümkün mü sılada dost yüzü görmek?
Aşığa ar gelir geriye dönmek;
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.

Çekilmez bir şelek vurdun arkama;
Şaşırdım yollarda kaldım, akşama.
Umudum her zaman bakidir amma,
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.

Sevip sevilmemek varsa kaderde,
Hangi doktor ilaç verir bu derde?
Hastayım, susuzum gurbet illerde;
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.

Ey hanlar hanını halkeden Hancı!
Bir yudum aşkınla doğdu bu sancı.
Ey fakir ekmeği, Mümin inancı!
Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.

YANAN SULAR
Elimle musluğunu açtığım sular yandı
Yürüyerek içinden geçtiğim sular yandı
Boyu üç yılı aşan sabır orucu tuttum
İftar vakti olanda içtiğim sular yandı.

YAPABİLİRSEN
Serçe kadar yok musun be
Hadi uç uçabilirsen
Akıl, izan, idrak sende
Kader, seç seçebilirsen

Alev dondu, akıl yandı
Su uyudu, taş uyandı
Ecel kapına dayandı
Durma, kaç kaçabilirsen

İşe el attı dayılar
Çamura battı sayılar
Köprüyü tuttu ayılar
Yürü, geç geçebilirsen

Bırak kalsın çeşme, kuyu
Değiştir gel eski huyu
Havada var olan suyu
Buyur, iç içebilirsen

Taksit taksit, adım adım
Nedir yani, anlamadım
Ev emanet, mezar kadim
Hemen göç göçebilirsen

Farkın var kuştan, sığırdan
Gayret et, alma ağırdan
Gitme köhnemiş çağırdan
Çığır aç açabilirsen .

YEMİN
Canım sağ oldukça rahmetli babam
Susarsam,hakkını helal etmesin
Ak sütün emziren ihtiyar anam
Susarsam hakkını helal etmesin.

Yerindedir daha aklım iradem
Ve işte yeminim, işte ifadem
İlk insan, ilk nebi Hazreti Adem,
Susarsam hakkını helal etmesin.

Meylim ne şöhrete, ne saltanata;
Hak için sarıldım ben bu sanata;
Kür-Şad, Bilge Kağan, Oğuzhan ata,
Susarsam hakkını helal etmesin.

Önünde dururken Türklüğün hali,
Susup da boynuma almam vebali;
Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali(R.A)
Susarsam hakkını helal etmesin.

Esir iken Kırım, Kerkük, Türkistan,
Bana zindan olur Maraş, Elbistan
İbni Sina, Dedem Korkut , Alparslan
Susarsam hakkını helal etmesin

İmanda bu fire, zillete bu zam!
Doymuyor yüreğim ne kadar yazsam
Farabi, Gazali, İmamı Azam,
Susarsam hakkını helal etmesin.

Nusret versin yeri göğü yaratan
Çekip çıkartalım akı karadan
Ertuğrul Bey, Osman Gazi, Murat Han,
Susarsam hakkını helal etmesin.

Ülküm aşk çölünde Veysel Karani
Ulubatlı Hasan eyler göreni
Fatih, Ak Şemsettin, Molla Gürani
Susarsam, hakkını helal etmesin

Bu yol bahadırlar, ermişler yolu;
Kendini davaya vermişler yolu!
Şeyh Mevlana, Derviş Yunus, Köroğlu,
Susarsam hakkını helal etmesin.

Türkçe sevdalanan İslamca yanan
Adar milletine bir değil bin can
Yavuz Sultan Selim, Barbaros, Sinan
Susarsam hakkını helal etmesin.

Uyutulmuş köy, nahiye, ilçe, il
Yüreğimi yetmiş yerden yara bil;
Mehmet Akif, Osman Batur, Şeyh Şamil
Susarsam hakkını helal etmesin.

Usta savaşçılar, genç mücahitler
İmkanıma hizmetime şahitler
Başbuğ, ülküdaşlar, aziz şehitler,
Susarsam hakkını helal etmesin.

İçimde İslam'ın ince manası
Önümde Türklüğün soylu davası
Of'lu Kör Şakir'in Elif anası
Susarsam hakkını helal etmesin.

Sevdim, milletime gönlümü verdim
Zalimin zulmüne göğsünü gerdim
Kırıkhanlı Kazım, Niksarlı Nedim
Susarsam hakkını helal etmesin

Kemal'imiz, Turan'ımız, Hacı'mız
Beraberdir sevincimiz, acımız
Mut'ta davar güden Zeynep bacımız
Susarsam hakkını helal etmesin.

Mühim değil güceneni, küseni
Allah sevmez haksızlığa susanı
Yozgat'ın Yerköy'lü Yetim Hasan'ı
Susarsam hakkını helal etmesin.

Komünist, siyonist, pusudan çıktı
Dinime saldırdı, töremi yıktı
Gönen'li Gülizar, Bünyan'lı Sıtkı,
Susarsam hakkını helal etmesin.

Yurdun bir kağıttır ışık beyazı
Üstünde insanlar mukaddes yazı
Genci ihtiyarı gelini kızı
Susarsam hakkını helal etmesin.

Mazlumlar hakkını almayıp ele,
Günü gün edersem zalimler ile
Evdeşim, öz kızım, öz oğlum bile
Susarsam hakkını helal etmesin.

Allah rızasıdır arzum, emelim!
Bu necip milleti ondan severim
Hazreti Muhammed(S.A.V) gerçek rehberim
Susarsam hakkını helal etmesin.

YETER Kİ GEL
Üzülme her hafta gelemem diye
Haftada olmazsa ayda gel canım.
Üçyüzaltmışbeşi böl onikiye
Sırala otuzu say da gel canım.

Bekletme geciken müddet ziyandır
Güzel kin,öfke,hiddet ziyandır
Varsa gurur,kibir,şiddet ziyandır
Onları orada koy da gel canım.

Kitap aşk,masal der,yıkar bırakmaz
Akıl "tedbir al" der çöker bırakmaz
Korku "gitme kal"der çeker bırakmaz
Sen gönül sözüne uy da gel canım.

Yazı,güzü,kışı bahar zamanı
Yaşadın bilirsin ki her zamanı
Dinle rüzgarları seher zamanı
Uzaktan sesimi duy da gel canım.

YOL .
Hayat kapısından tek tek
Her giriş ecele doğru
Toprakta sürünür bebek
Her karış ecele doğru

İster yürü, ister bekle
İster çıkart, ister ekle
'Geç kaldım' diye gam çekme
Her varış ecele doğru

Ayaklar zemine değer
Analar yavrusun döğer
Kalpten damara kan yağar
Her vuruş ecele doğru

Yürü, koş, uyu, otur, kalk
Yukarı bak, aşağı bak
Dört yana dönmeyi bırak
Her duruş ecele doğru

Bir el yapar, bin el bozar
Gün alçalır, gün uzar
Önü kundak, sonu mezar
Her yarış ecele doğru .

YOLLARIN SONU
Bilir misin hancı,bu güne kadar
Hanından kaç yolcu çıktı bu yola?
Sıladan gurbete giden yolcular
Kaç damla göz yaşı döktü bu yola?

Getirmeden bu yolların sonunu,
Kaç yolcu son durak yaptı hanını?
Kaç yolcu bu yolda verdi canını,
Ecel kaç yolcuyu çekti bu yola?

Akar bir oluktan beş dağın karı,
demişler adına 'hasret pınarı'
Şu mezarı gölgeleyen çınarı
Kimin için kimler dikti bu yola?

Kaç aşık bu yolda zaman eritti,
Kaç yorgun hanında terin kuruttu.
Bu taşlı yol kaç çarığı çürüttü
Kaç topuğun kanı aktı bu yola?

Yollar kıvrım kıvrım,dağlar sıralı,
Düşünürüm,yollar beni yoralı.
Kaç ceylan iniyor böğrü yaralı
Her gecenin seher vakti bu yola?

Ben bilmedim gitti n'olur sen söyle,
Bu yollar kararsız uzar mı böyle?
Yar için iç çekip,karşıki köyde
Hangi göz kaç sene baktı bu yola?..


ZZZZZZZZZZZZZZZZZZZZZZ


ZAYIFIM SANMA
Ya Allah, deyince yedi zinciri
Kıracak güçtesin, zayıfım sanma
Fikir koşusunda çok dingişleri
Yoracak güçtesin, zayıfım sanma

İlmi azık eyle, sabırı silah;
Gittiğin Hak yoludur, yardımcın Allah;
Kırk geceden sonra kırk milyon sabah
Görecek güçtesin, zayıfım sanma

Sevda kelep kelep, kin deste deste;
Eller tetiktedir, kulaklar seste;
En uzak menzile iki nefeste
Varacak güçtesin, zayıfım sanma

Günahkar ne orman, ne balta, ne sap;
Akıl yor... müşkülü halletmez âsap;
Mazlumlar adına zalimden hesap
Soracak güçtesin, zayıfım sanma

Kötülük beklenmez yiğitten, mertten
Milletim sizinle kurtulur dertten;
Haini, zalimi mübarek yurttan
Sürecek güçtesin, zayıfım sanma

Vaktiken çadır kurak diyarına;
Her şeyin sahibi sensin yarına;
Yumruğu Türklüğün düşmanlarına
Vuracak güçtesin, zayıfım sanma

ZİKRULLAH
Sular aşka gelir, çoşar HAK diye
Başın taşa vurur vurur HÛ çeker.
Rüzgâr dağdan dağa koşar HAK diye
Arada bir durur durur HÛ çeker.

Otlar bile HAK diyerek bitermiş
Yağmur HAK’tan gelir, HAK’ka gidermiş
HAK âşıkı âmâ gözlü bir derviş
HAK yolunda yürür yürür HÛ çeker.

Ağaç dal dal, HAK’ka açar kucağı
Acı vermez HAK emrinin bıçağı
Gökte güneş HAK’kın sönmez ocağı
Dağdaki kar erir erir HÛ çeker

Gök güvercin HAK der uçar seherde
Balık suda HAK’kı içer seherde
Kırmızı gül HAK der açar seherde
Kokusunu verir verir HÛ çeker.

HAK’kın yolcuları HAK’ta buluşur
Varlık zerre, zerre HAK’kı bölüşür
Kalp bedende HAK HAK diye çalışır
Kan damara varır varır HÛ çeker.

HAK mührü var ceylanların gözünde
HAK yazılı kâinatın yüzünde
HAK Resul-ü Muhammed (S.A.) ’in izinde
Gönül HAK’kı görür görür HÛ çeker.
UÇAN Blogları

Dikkat!
Görüntü ve Bilgiler Alıntıdır Telif Hakkı İle Korunuyor Olabilirler.

Hiç yorum yok: